Afiye Sıddıki | Aafia Siddiqui



Yalpalıyorum Allah’ım
Sis bulutları inmiş gibi zihnime
Eğrisini doğrusunu hesaplayamadığım ne varsa
Gelip zincire vuruyor düşlerimi
Düşene tekme tokat dalan bu dünyada
Bir bebeğin ilk adımları kadar tedirgin kalbim..

Keşke düşsem diyorum.
Düşsem toparlanırım
Düşsem yerim belli olur hiç değilse
Yerimi yurdum bilir, öyle kalkarım ayağa.
Şayet kalkarsam
Ki kalkacağım biiznillâh
İçimde dizginleyemediğim atları süreceğim bozkırlara
Geçeceğim Van Gogh’un yıldızlı gecelerinden
Arşa değen saçlarıma öreceğim asteroidleri
Ve bilmem kaç ışık yılı kadar çekip gideceğim dünyanızdan..


Yolum uzun..
İçimde yonttuğum kibrin âsi heykellerini
İbrahimî bir baltaya teslim ediyorum evvelâ.
Putlarınıza basarak yükseldiğim arşın alnında
Yazgımın karasına bulaşıyor soğuk ellerim.
Gök şahidim olsun;
Kuşlar bilir aşikâr ettiğim sırrın yükünü.
Ben savrulurken şehrin dehlizlerinde
Yerimde esen yellerin de alacağı olsun.



Savruluyorum Allah’ım.
Yerimde gerçekten yeller esiyor.
Mevsim kırlangıç dönümü,
Ve ben kaderiyim bir çınar yaprağının.
Bir fare kapanında ezilmiş zihnim bulamıyor mekânsal izzetini
Öyle eğreti, öyle aidiyetsiz ki varlığım
Planda yokmuşum da, son anda dünyaya kabul edilmişim gibi.



Gidiyorum işte vedâları süzerek imbiklerden
Balıkların taht kurmadığı deryalardan,
Kuşların imzasını atmadığı göklerden geçerken
Geçemiyorum insanın insana tapuladığı yeryüzünden..
Öylece kalıyorum ortada yersiz ve mekânsız
Araf desen değil, kafes desen hiç değil.
Sen söyle de bileyim artık Allah’ım
Âleminde benim de yerim var mıdır?


Oynatma Listesi

Afiye Sıddıki Kimdir? 1972 yılında Karaçi’de doğan Doktor Afiyet Sıddıki, tıp eğitimini Amerika’da görmüş. Harvard’dan fahri diploma almış tek doktordur, çeşitli üniversitelerden 144 fahri diploması var, sinir sistemi alanında birçok üniversitede çalışarak diploma almış, onun seviyesinde ABD’de dahi bir tıp adamı yok…, Öğrenimini tamamlayarak ülkesine dönen, Dr. Afiyet Sıddıki 2003 yılında İslamabad’dan Karaçi’ye annesini ziyarete gitmek üzere üç çocuğu ile beraber hava alanına gider. O tarihten sonrada esrarengiz bir şekilde kaybolur ve sonraki beş yıl boyunca genç doktordan ve çocuklarından haber alınamaz. Sıddıki’ye göre o gün havalimanı yolunda onu kaçırırlar. O kendisini kaçıranların çocukları Ahmed’i, Meryem’i ve bebeğini de kendisinden ayırdıklarını iddia ediyor. Onun hatırladığı son şey o gün kolundan şırıngayla bir ilaç enjekte edildiği… Daha sonra o kendisine geldiğinde gözlerini bir hapishane hücresinde açar. O, o anda kendisinin Afganistan’da bir askeri üste olduğuna inanıyor. Çünkü inip kalkan uçak sesleri duyuyormuş. Sıddıki beş yıldan fazla bir zaman bu hapishanedeki hücresinde tek başına kaldığını söylüyor. Onu maskesiz ve üniformasız Amerikalılar sorgulamışlar. Günlerce ona çocuklarının dehşet dolu çığlıkları dinletilmiş. Ayrıca bu süre içerisinde o sadece bebeği Süleymanı buzlu bir camın ardından görme fırsatı bulmuş. 7 yaşındaki Ahmed’in ise kanlar içindeki fotoğrafını görmüş. Meryem’in ise yakalandığı bir hastalık sonucu öldüğü söylenmiş. Sıddıki kendisine zorla yüzlerce sayfalık kirli bomba ve virüslerle biyolojik saldırı silahları planları yazdırıldığını belirtiyor. 2003’te kayıplara karışan Dr. Afiyet Sıddıki 2008 yılında bulunur. En büyüğü dört yaşında olan ve üç çocuğuyla birlikte kaçırılan Dr. Sıddıki Pakistan polisi tarafından gözaltına alınıp ABD’ye para karşılığında satılır. Bu bilgiler, Afganistan’da Taliban tarafından rehin alınıp daha sonra Müslüman olan meşhur gazeteci Yvonne Ridley’in araştırmalarından öğreniliyor. Ridley’in Pakistanlı kadın hakkındaki araştırması, en küçüğü bir aylık en büyüğü dört yaşında olan üç çocuğuyla birlikte Karaçi’den İslamabad’a yolculuk yapmak üzere havaalanına gittiği sırada 2003 yılında ortalıktan kaybolduğunu ortaya koyuyor. Ridleynin açıklamasına göre ona yapılan işkencelere değil bir kadın en güçlü erkeklerin bile dayanması mümkün değildi. Koğuşu gardiyanlara ve diğer tutuklulara açık, gardiyanlar durmadan işkence yapıyorlar, mahkumların tecavüzleri sebebiyle onun çığlıkları gece boyunca kulakları tırmalıyordu. İşkenceler nedeniyle bir böbreği ve bağırsaklarını kaybetti Yapılan işkencelerin birini şöyle naklediyorlar: Kur’an-ı Kerim parçalanmış, sayfaları yere serilmiş ve kanları akarken üzerinden yürümesi istenmişti. New York’ta ilk mahkemeye çıktığında durumu içler acısı idi, yakalandığı sırada göğsünden yaralanmış doğru dürüst tedavi edilmemişti, böbreklerinden biri ve bağırsaklarından bir kısmı alınmıştı, ayakta duramıyordu, otururken de birilerine dayanıyordu, çok zayıf düşmüştü, vücudunda kanamalar görülüyordu. Annesi onunla bir Ramazan’da telefonla konuşma imkânı bulmuştu, annesine şunu anlatmıştı: Peygamberimiz’i (s.a.) sıkça rüyamda görüyorum. Bir keresinde beni Hz. Aişe’ye götürdü, "kızımızı yanına al" buyurdu. Ey Hz. Yusuf gibi zindana kapatılan ve Hz. Aişe gibi zulme (iftiraya) uğrayan kızımız, Allah acılarını dindirsin, hürriyetini lütfeylesin; Efendimiz’in (s.a.) seni sevmesi ne büyük mutluluk, cennetin en küçük nasibi bile sana bütün acılarını unutturacak, zalimler de yaptıklarının cezasını çekeceklerdir!"

 Bağlantılar:
  1. Haber: timeturk.com
  2. Haber: dunyabulteni.net
  3. Roportaj: gercekhayat.com.tr(Yvonne Ridley)
  4. Roportaj: byv.org.tr(Fevziye Sıddıki)
  5. Blog: gencmuslumanlar.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder