İmtihan



Kütüphaneden bir kitap aldı, oturdu sabaha kadar okudu.
Sayfaları birbiri ardınca çevirip, tekrar tekrar okudu…
Ve o kitaptaki aşka vuruldu genç adam.
Sonra kitabı kapatıp, düşünmeye başladı;
Acaba böyle âşıklar gerçekten var mıdır? Böyle bir âşık? Böyle bir maşuk?
Kitabın kapağını kaldırıp baktı ki, kendinden önce okuyanların isimleri var.
Bir bayan ismi gördü.

O da bu kitabı okurken, filan sayfada benim düşündüğümü düşünmüş müdür?
Falanca sayfayı okurken, böyle bir tebessüm etmiş midir?
Falan yerde gözlerinden yaşlar süzülmüş müdür bir bir?`
Diyerek hayaller kurmaya başladı.
Adresleri buldu fihristten.
Sabah olunca, o isimdeki herkese birer tane mektup yazdı.
Bir, iki, üç, dört günler günleri kovaladı haber yok.
Bir gün eve geldiğinde posta kutusunda mektup olduğunu farketti.
Kalbi o kadar hızlı atmaya başladı ki;
Mektubu alıp merdivenlerden koşarak çıktı.

cevap;
“Genç adam sizi tanımıyorum, bir kez bile görmedim yüzünüzü. Zaten görmem de gerekmez bir tek gördüğünü sevmez insan. Ama itiraf edeyim yazdıklarınıza vuruldum. Sizde benim hoşuma gittiniz.”

Hemen bir cevap karaladı oracıkta.
Ve beklemeye koyuldu.
Başka bir gün posta kutusunda yine bir mektup,
Bir mektup, bir cevap, bir mektup, bir cevap...
Beş yıl boyunca karşılıklı mektuplaştılar.
Delikanlı dayanamaz oldu artık, yaktı hasret yüreğini,

Bir mektup yazdı;
“Hanımefendi sizi görmek istiyorum. Yüzünü görmeden, özüne vurulduğum kadını merak ediyorum. Ne olur buluşalım.”

Cevap;
“Hay hay. Filan gün, falan sahil kasabasında, falan yerde bekliyorum. Beni tanımanız için yakamda da kırmızı bir gül olacak.”

Zaman geçmek bilmedi. Nihayet o sabah geldiğinde,
Sahil kasabasına geldi, beklemeye başladı. Yüreği alt üst, pırpır.
Vakit yaklaştıkça yerinde duramaz olmuştu.
Karşıdan gelenlerin; Acaba o mu, belki de budur diyerek yakalarına bakıyordu.
En son baktı ki; karşıdan zarif bir hanım, o kadar tatlı bir tebessümle genç adama doğru geliyor ki;

“İşte” dedi “İşte biliyordum, o…”

Ona doğru yürümeye başladı, yaklaştı,
Tam karşı karşıya geldiler, göz göze baktılar.
Genç kız bir tebessüm edip delikanlının önünden sıyrılıp geçti.
Arkada kalın camlı gözlüklü yakasında kırmızı gül olan yaşlı bir kadın.
Dönüp baktı giden kıza,
Gel! der gibi bakmakta o eşşiz güzelliğiyle.
Hayır! dedi. `Ben bir anda vurulduğuma değil,
Yüzünü görmeden, özüne vurulduğum kadına gideceğim.`
Kadının önüne geldi, durdu.
Merhaba dedi, ben filanca.
Kadın tebessüm etti.

`Delikanlı sizi tanımıyorum ama şu karşı kaldırımda ki kız var ya, sizi görünce gözleri ışıl ışıl oldu. Yakasında ki gülü çıkartıp benim yakama taktı ve dedi ki;

Şişşşt… Teyze, imtihan, imtihan…

Delikanlı dönüp baktı ki, genç kız kendisine doğru koşarak gelmekte...


→Serdar Tuncer (link)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder