Kapına Geldim

Hiç görmedigim bir sevinç; kapına geldim. 
Rabbim! Bir "kim o " de yeter. 
Kim olmamı istersen o olmaya geldim 
 
Sensin her zaman yanımda olan
dar zamanlarımda yüreğimin yankılarını duyan...
Sensin karanlıklar ortasında dolunaylar gibi kalbime doğan..

Geceleri buram-buram tüten hıçkırıklarımda
bütün arayışlarımda
dalgalı bir denizin ortasında çırpınan ruhumda
Sensin gök kubbemin rengarenk gökkuşağı...

Özüm Sensin

Tebessüm ettiğimde gülümsememsin..
Beni hakiki seven Sensin..
Ellerimin gözlerimin yüreğimin mimarı!
Sanatının emaresi herbir zerrem

Gözlerime Nurundan ışıklar vermeseydin şu kainat tablosunu göremeyecektim.
Sevgiyi kalbime ilham etmeseydin Seni sevmenin güzelliğini bilemeyecekti yüreğim..

Gözlerime ağlamak nimetini vermeseydin gözyaşının kalbimle olan dostluğundan bi-haber kalacaktı gözlerim..
Her gün güneş olup aydınlattın semaları karanlıkta bırakmadın umutlarım..

Ey cömertlerin En cömerti!

Rezzak isminle donattın afakımı
Settar isminle örttün ayıplarımı
Tevvab isminle her defasında kabul ettin tövbelerimi...

"Yine Gel" dedin... tekrar geldim,
sana geldim ALLAH'ım!

Vedud olan Sensin seven sensin
Senden başka kimim var ki kapısına gideyim?
Aşkınla kuşat aşkından mahrum kalmış naçar yüreğimi..

Baharım Sen ol sevgili.!

Hazanda bırakma yapraklarım dökülüyor..
Gülistanım sen ol Ey Sevgili!

Ey ellerimden tutanım.!

Sana kavuşmak için çıktığım bu sevdalı yolculukta sarp yokuşları çıkarma karşıma..

Ey fukara yüreğimin Rahmeti sonsuz Sevgilisi!
Beni sana sürünerek değil koşarak getir..

Uzattım ellerimi bırakma beni.

Elim Sen ol ALLAH'ım! Kolum kanadım dilim, tek güvenim dayanağım sahibim Sen ol..

Ayım güneşim Sen ol..

Geldim işte kapına Aşkının fukarasıyım. Aşkım sen Ol '

Aşkım Sen ol

İmtihan



Kütüphaneden bir kitap aldı, oturdu sabaha kadar okudu.
Sayfaları birbiri ardınca çevirip, tekrar tekrar okudu…
Ve o kitaptaki aşka vuruldu genç adam.
Sonra kitabı kapatıp, düşünmeye başladı;
Acaba böyle âşıklar gerçekten var mıdır? Böyle bir âşık? Böyle bir maşuk?
Kitabın kapağını kaldırıp baktı ki, kendinden önce okuyanların isimleri var.
Bir bayan ismi gördü.

O da bu kitabı okurken, filan sayfada benim düşündüğümü düşünmüş müdür?
Falanca sayfayı okurken, böyle bir tebessüm etmiş midir?
Falan yerde gözlerinden yaşlar süzülmüş müdür bir bir?`
Diyerek hayaller kurmaya başladı.
Adresleri buldu fihristten.
Sabah olunca, o isimdeki herkese birer tane mektup yazdı.
Bir, iki, üç, dört günler günleri kovaladı haber yok.
Bir gün eve geldiğinde posta kutusunda mektup olduğunu farketti.
Kalbi o kadar hızlı atmaya başladı ki;
Mektubu alıp merdivenlerden koşarak çıktı.

cevap;
“Genç adam sizi tanımıyorum, bir kez bile görmedim yüzünüzü. Zaten görmem de gerekmez bir tek gördüğünü sevmez insan. Ama itiraf edeyim yazdıklarınıza vuruldum. Sizde benim hoşuma gittiniz.”

Hemen bir cevap karaladı oracıkta.
Ve beklemeye koyuldu.
Başka bir gün posta kutusunda yine bir mektup,
Bir mektup, bir cevap, bir mektup, bir cevap...
Beş yıl boyunca karşılıklı mektuplaştılar.
Delikanlı dayanamaz oldu artık, yaktı hasret yüreğini,

Bir mektup yazdı;
“Hanımefendi sizi görmek istiyorum. Yüzünü görmeden, özüne vurulduğum kadını merak ediyorum. Ne olur buluşalım.”

Cevap;
“Hay hay. Filan gün, falan sahil kasabasında, falan yerde bekliyorum. Beni tanımanız için yakamda da kırmızı bir gül olacak.”

Zaman geçmek bilmedi. Nihayet o sabah geldiğinde,
Sahil kasabasına geldi, beklemeye başladı. Yüreği alt üst, pırpır.
Vakit yaklaştıkça yerinde duramaz olmuştu.
Karşıdan gelenlerin; Acaba o mu, belki de budur diyerek yakalarına bakıyordu.
En son baktı ki; karşıdan zarif bir hanım, o kadar tatlı bir tebessümle genç adama doğru geliyor ki;

“İşte” dedi “İşte biliyordum, o…”

Ona doğru yürümeye başladı, yaklaştı,
Tam karşı karşıya geldiler, göz göze baktılar.
Genç kız bir tebessüm edip delikanlının önünden sıyrılıp geçti.
Arkada kalın camlı gözlüklü yakasında kırmızı gül olan yaşlı bir kadın.
Dönüp baktı giden kıza,
Gel! der gibi bakmakta o eşşiz güzelliğiyle.
Hayır! dedi. `Ben bir anda vurulduğuma değil,
Yüzünü görmeden, özüne vurulduğum kadına gideceğim.`
Kadının önüne geldi, durdu.
Merhaba dedi, ben filanca.
Kadın tebessüm etti.

`Delikanlı sizi tanımıyorum ama şu karşı kaldırımda ki kız var ya, sizi görünce gözleri ışıl ışıl oldu. Yakasında ki gülü çıkartıp benim yakama taktı ve dedi ki;

Şişşşt… Teyze, imtihan, imtihan…

Delikanlı dönüp baktı ki, genç kız kendisine doğru koşarak gelmekte...


→Serdar Tuncer (link)

Ölüm Risalesi


Ve zaman döne döne
Gelmişti başlangıç noktasına
İlk yaratılış düğümüne
Mahlukatın var olduğu
Yüzüsuyu hürmetine
Evrenin efendisinin
Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine.
Hayatın menbaı
Merhametin son durağı
Madeni, muhabbet ocağının
Ateşler içindeydi
Yatağında.
İltica etmişti sanki kainat
Kutsal tenine
Hayata şafak olan alnında
Ter taneleri
Her biri insanlık çilesinden
Bir haberdi sanki
Bir an oldu
Aralandı gözleri
Sonsuzu kuşatan bakışları
Süzdü ciğerparesi Fatımayı
Süzdü tek tek çevresindeki
Can dostlarını
Kıpırdadı dudakları dedi:
-Ebubekir kıldırsın namazı
Sonra daldı daldı uyandı
son defa aralandı
Bakışları
Yöneldi bir noktaya
Karar kıldı bir noktada
Ve dedi:
-Merhaba Ey Refik-i Ala !
Olacak oldu
Akıllar kamaştı
Kalbler tutuştu
Feryat ve figan gökleri tuttu
Çekti kılıcını Faruk olan
Sıçradı orta yere :
-Kim derse " O ÖLDÜ" , öldürürüm!
Ayrılık ateşinden
Ateşin şiddetinden
Sanki bendler çözülmüş
Felekler çökmüştü
Şuur tutuşmuş
Akıl iflas etmişti.
Sonra Sıddık olan
Yetişti geldi
Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye
Mağarada arkadaşına hicrette yoldaşına
Sonra baktı çevresine
Mahşerden önce mahşer hali yaşayan
Ashabına
Aline
Ebubekir dedi :
-Ey nas , susun !
-Kim ki Rasulullaha tapmaktadır
-Bilsin ki Rasul ölmüştür.
-Kim ki Allah'a tapmaktadır
-Bilsin ki Allah ölmez
-Hayy ve Layemut'tur. ( Hayat sahibi ve Ölmez )
-Ey nas, Susun!
-" İnna lillahi ve inna ileyhi raciun."
Sonra eğildi sevgilisinin yüzüne
Sürdü bulutlanmış gözlerini
O güzellikler ülkesine
Baktı baktı ve dedi :
-Hayatında güzeldin
-Ölümünde güzelsin
-Öldün
-Bir daha ölmeyeceksin!

Erdem Bayazıt