Kızlarını Güzel Yetiştirenler



Enes bin Malik (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Rasülullah (s.a.v):

“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına kadar güzelce yetiştirirse kıyamet günü o benimle beraber gelir.” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi.[1]

Yüce Rabbimiz Allah (c.c.), babalara çocuklarını terbiye etmeyi, ahlaklarını güzel yapmak için gayret etmeyi emreder ve “Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun.”[2] buyurur. Bu ayeti açıklarken Hz. Ali (r.a), “Onların (çocuklarınızın) ilim almalarını ve edepli olmalarını sağlayın” demiştir. Hasan-ı Basrî ise bu konuda “Onlara Allah’a itaat etmeyi emredin ve hayırlı şeyleri öğretin” demektedir.

Amr b. Şuayb (r.a)’dan nakledilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmalarını emredin. On yaşına geldikleri halde kılmıyorlarsa zorlayın . -Yedi yaşından sonra- Yataklarını da ayırın.[3] Sahih-i Buharî’de geçen bir hadis-i şerifte Abdullah b. Ömer (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Rasülullah (s.a.v):

“Her biriniz çobansınız ve her biriniz güttüklerinizden sorumlusunuz. Yönetici yönettiklerinden sorumludur. Adam, ev ahalisinden sorumludur. Hanım, namusunu muhafazadan ve evladından sorumludur. Köle, efendisinin malından sorumludur… Dikkat edin. Her biriniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz.”[4]

Bu nakillerden anlaşıldığı üzere, Şeriat, evlatları önemsemeyi, edeplerini ve terbiyelerini güzelleştirmeyi, ebeveynin boynuna yüklenmiş olan bu mesuliyetin yerine getirilmesi için çabalamayı emretmektedir.

Buraya kadar zikredilenlerle birlikte, öyle bir konu vardır ki, özellikle bu hususu vurgulayan başka nasslar sabittir: Kız çocukların haklarına azami olarak dikkat etmek. Kız çocuklarına iyi davranmanın fazileti, onlara sabretmenin kıymeti, cahiliyye dönemindeki uygulamaların reddedildiği, kız çocuklarına eziyet etmenin yasaklandığı, kız çocuğu olduğu kendisine haber verilip hoş karşılamayanın halinin çirkinliğini bildiren birçok dinî nass bulunmaktadır. Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:

Onlardan birine bir kız müjdelendiğinde, öfkelenerek yüzü mosmor kesilir. Verilen müjdenin (kendisine göre) kötülüğünden dolayı halktan gizlenir. Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Görün işte, ne kötü yargıda bulunuyorlar!”[5]

Kız çocuğuna verilen bu değerin bir göstergesi olarak Rabbimiz (cc), çocuk vererek insanlara lütufta bulunduğunu bildiren ayet-i kerimede ‘kız çocukları’nı önce zikretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Göklerin ve yerin egemenliği Allah’a aittir. O dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bahşeder, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.”[6]

İbn Kayyım el-Cevziyye der ki: “Başka bir açıdan bakıldığında, cahiliye döneminde geride bırakılan ve haklarına riayet edilmeyen kız çocuklarını önce zikrederek sanki, ‘sizin katınızda değersiz sayılan ve arkaya atılmış olanlar benim katımda kıymetlidir ve önce zikredilir’”[7]

Dinler ve medeniyetler tarihine bakanlar, bu hususta araştırma yapanlar, her ne kadar inceleme yaparlarsa yapsınlar, İslam’ın kız çocuklarına verdiği değer gibi değer veren, onların haklarına riayet etmede gösterdiği özeni gösteren, onlara kol kanat gerdiği gibi kol kanat geren hiçbir din ve medeniyetin bulunmadığını göreceklerdir.

Aişe (r.anha) validemiz şöyle buyurmuştur:

“Bana yanında iki kız çocuğu olan bir kadın geldi. Benden yiyecek bir şeyler istedi fakat bir hurmadan başka verebilecek hiçbir şeyim yoktu. Ben de onu verdim. Kadın hurmayı aldı ve ikiye bölüp kızlarına verdi. Kendisi hiç almadı. Sonra kadın ve kızları kalkıp gittiler. Akabinde Allah’ın Rasülü (s.a.v) geldi. Ben de bu durumu kendisine anlattım. Bana: ‘Her kim kız çocuklarıyla ilgili bir zorluk ve imtihan ile karşılaşır da onlara iyi davranırsa, bu hareketi kendisi ile cehennem arasında perde olur’ buyurdu”.[8]

İmam NevevîŞerhu’l-Müslim isimli eserinde şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (s.a.v), bu hadislerinde ‘ibtila’ (musibet, imtihan) ifadesini kullanmışlardır. Çünkü insanlar kız çocuklarından örfen hoşlanmazlar, kız çocuğu olmasını çirkin görürlerdi.”[9]

Rasülullah (s.a.v)’in kız çocuklarını güzel terbiye eden ve onları yetiştirenler hakkında müjdelediği ‘cennette kendisine komşuluk’ ve ‘cehennem ateşinden korunmak’ mükafatlarının güzelliğine bir bakın! İslam’dan başka hangi şeriatta, hangi medeniyette kız çocuklarının böyle bir nimete sebep olduğunu görebilirsin?!

Rasülullah (s.a.v)’in kız çocukları hakkında buyurdukları hadislerde, daima, onlara iyi davranmanın fazileti, onların yetişmesi için harcama yapmanın kıymeti, onlarla alakalı konularda sabır ve tahammülle davranılmasının bereketinden bahsedilmektedir.

Hafız ibn-i Hacer Askalanî şu hususa dikkat çekmektedir: “Kız çocuklarının yetiştirilmesi onlara ihsanda bulunulması konusunda şart olan İslam’a muvafık olacak şekilde olmasıdır. İslam’a zıt olan, Allah (c.c)’nün emirlerine ve yasaklarına muhalif olan konularda yapılan destek bu hadislerin ifade ettiği manaların dışında kalır.”[10]

Ukbe b. Amir (r.a), Hz. Peygamber (s.a.v)’den şunları işittiğini söylemiştir:

“Her kimin üç kız çocuğu olur da onları yetiştirmeye, yedirmeye, içirmeye ve giydirmeye sabrederse bu ameli kıyamette cehennemle arasına perde olur”[11]

İbn-i Abbas (r.a)’dan naklolunduğuna göre Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

“Bir adamın iki kızı olur da, onlara refakat etmede ve onları yetiştirmede güzel davranırsa cennete girer”.[12]

Ebu Saîd el-Hudrî (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Allah Rasülü (s.a.v):

“Kimin üç kızı ve ya üç kız kardeşi olur da onlara güzel davranırsa muhakkak cennete girer”.[13]

Cabir b. Abdullah (r.a) nakletmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

“Her kimin yetiştirdiği, merhamet ettiği, ihtiyaçlarını giderdiği üç kadın (kız) varsa cennet kendisine vacip olur.” Bunun üzerine bir adam sordu: “İki olsa olmaz mı ya Rasülallah?” Hz. Peygamber (s.a.v): “İki de olur” buyurdular.[14]

Anlaşıldığı üzere kız çocuklarına yapılan muamelenin sevabı, onların bir evlilik ile veya başka bir şekilde bu ihsan ve ikrama ihtiyacı kalmayıncaya kadar buna devam eden kişiler içindir. Yine de her durumda iyi davranmak hal ne ise ona göredir. Bazı rivayetlerde[15] bir kız çocuğu da olsa aynı mükafatın olacağı zikredilmiştir.


[1] Müslim, no: 2631.
[2] Tahrim Suresi 6. Ayetten.
[3] Ebu Dâvud, no: 495.
[4] Buharî, Nikah, 91.
[5] Nahl Suresi 58-59.
[6] Şura Suresi 49.
[7] İbn- Kayyım el-Cevziyye, Tuhfetü’l-Mevdûd, s.18.
[8] Buhari, no: 1418; Müslim, no: 2629.
[9] Nevevî, Şerhu’l-Müslim, C. 16, s. 170.
[10] İbn-i Hacer Askalânî, Fethu’l-Bâri, C. 6, s. 428.
[11] İbn-i Mâce, no: 3699.
[12] İbn-i Mâce, no: 367.
[13] Tirmizî, no: 1912.
[14] Buhari, Edebü’l-Müfred, no: 78.
[15] İbn-i Hacer Askalanî, Fethu’l-Bâri, C. 6, s. 428.

Eser: (Rufekâü’n-Nebî Fi’l-Cenneti)

Tercüme: Bilal Uslu

Seni Anmak

Gate of Masjid Nabawi
Gate of Masjid Nabevi

Kerem kıl, tesellim ol.
Düş içime cemreler gibi…
Bir gelişle gel, bir gülüşle gel.
Ayı ikiye bölen kutlu ellerinle gel.
Şirki kara yere karan tatlı dillerinle gel.
Saadet muştusunda bahtlı kullarınla gel…
Ve ıtır ıtır, tomur tomur güllerinle gel…
Gel Efendim!
Yetiştir suyu çorağa.
Tutuştur gülü yaprağa…
Gül dikilsin yeniden toprağa…

Senin bir damla kokuna bütün aşklarımı fedaya hazırım…!
Ve bir kırıntısına nazarının bütün yüreğimi kanatmaya…
Bir gülü koklamak gibi seni anmak…

Gel Ey…!
Avucumda hep dikenler…
Kanıyor…
Kanıyor..

İskender Pala

Kapına Geldim

Hiç görmedigim bir sevinç; kapına geldim. 
Rabbim! Bir "kim o " de yeter. 
Kim olmamı istersen o olmaya geldim 
 
Sensin her zaman yanımda olan
dar zamanlarımda yüreğimin yankılarını duyan...
Sensin karanlıklar ortasında dolunaylar gibi kalbime doğan..

Geceleri buram-buram tüten hıçkırıklarımda
bütün arayışlarımda
dalgalı bir denizin ortasında çırpınan ruhumda
Sensin gök kubbemin rengarenk gökkuşağı...

Özüm Sensin

Tebessüm ettiğimde gülümsememsin..
Beni hakiki seven Sensin..
Ellerimin gözlerimin yüreğimin mimarı!
Sanatının emaresi herbir zerrem

Gözlerime Nurundan ışıklar vermeseydin şu kainat tablosunu göremeyecektim.
Sevgiyi kalbime ilham etmeseydin Seni sevmenin güzelliğini bilemeyecekti yüreğim..

Gözlerime ağlamak nimetini vermeseydin gözyaşının kalbimle olan dostluğundan bi-haber kalacaktı gözlerim..
Her gün güneş olup aydınlattın semaları karanlıkta bırakmadın umutlarım..

Ey cömertlerin En cömerti!

Rezzak isminle donattın afakımı
Settar isminle örttün ayıplarımı
Tevvab isminle her defasında kabul ettin tövbelerimi...

"Yine Gel" dedin... tekrar geldim,
sana geldim ALLAH'ım!

Vedud olan Sensin seven sensin
Senden başka kimim var ki kapısına gideyim?
Aşkınla kuşat aşkından mahrum kalmış naçar yüreğimi..

Baharım Sen ol sevgili.!

Hazanda bırakma yapraklarım dökülüyor..
Gülistanım sen ol Ey Sevgili!

Ey ellerimden tutanım.!

Sana kavuşmak için çıktığım bu sevdalı yolculukta sarp yokuşları çıkarma karşıma..

Ey fukara yüreğimin Rahmeti sonsuz Sevgilisi!
Beni sana sürünerek değil koşarak getir..

Uzattım ellerimi bırakma beni.

Elim Sen ol ALLAH'ım! Kolum kanadım dilim, tek güvenim dayanağım sahibim Sen ol..

Ayım güneşim Sen ol..

Geldim işte kapına Aşkının fukarasıyım. Aşkım sen Ol '

Aşkım Sen ol

İmtihan



Kütüphaneden bir kitap aldı, oturdu sabaha kadar okudu.
Sayfaları birbiri ardınca çevirip, tekrar tekrar okudu…
Ve o kitaptaki aşka vuruldu genç adam.
Sonra kitabı kapatıp, düşünmeye başladı;
Acaba böyle âşıklar gerçekten var mıdır? Böyle bir âşık? Böyle bir maşuk?
Kitabın kapağını kaldırıp baktı ki, kendinden önce okuyanların isimleri var.
Bir bayan ismi gördü.

O da bu kitabı okurken, filan sayfada benim düşündüğümü düşünmüş müdür?
Falanca sayfayı okurken, böyle bir tebessüm etmiş midir?
Falan yerde gözlerinden yaşlar süzülmüş müdür bir bir?`
Diyerek hayaller kurmaya başladı.
Adresleri buldu fihristten.
Sabah olunca, o isimdeki herkese birer tane mektup yazdı.
Bir, iki, üç, dört günler günleri kovaladı haber yok.
Bir gün eve geldiğinde posta kutusunda mektup olduğunu farketti.
Kalbi o kadar hızlı atmaya başladı ki;
Mektubu alıp merdivenlerden koşarak çıktı.

cevap;
“Genç adam sizi tanımıyorum, bir kez bile görmedim yüzünüzü. Zaten görmem de gerekmez bir tek gördüğünü sevmez insan. Ama itiraf edeyim yazdıklarınıza vuruldum. Sizde benim hoşuma gittiniz.”

Hemen bir cevap karaladı oracıkta.
Ve beklemeye koyuldu.
Başka bir gün posta kutusunda yine bir mektup,
Bir mektup, bir cevap, bir mektup, bir cevap...
Beş yıl boyunca karşılıklı mektuplaştılar.
Delikanlı dayanamaz oldu artık, yaktı hasret yüreğini,

Bir mektup yazdı;
“Hanımefendi sizi görmek istiyorum. Yüzünü görmeden, özüne vurulduğum kadını merak ediyorum. Ne olur buluşalım.”

Cevap;
“Hay hay. Filan gün, falan sahil kasabasında, falan yerde bekliyorum. Beni tanımanız için yakamda da kırmızı bir gül olacak.”

Zaman geçmek bilmedi. Nihayet o sabah geldiğinde,
Sahil kasabasına geldi, beklemeye başladı. Yüreği alt üst, pırpır.
Vakit yaklaştıkça yerinde duramaz olmuştu.
Karşıdan gelenlerin; Acaba o mu, belki de budur diyerek yakalarına bakıyordu.
En son baktı ki; karşıdan zarif bir hanım, o kadar tatlı bir tebessümle genç adama doğru geliyor ki;

“İşte” dedi “İşte biliyordum, o…”

Ona doğru yürümeye başladı, yaklaştı,
Tam karşı karşıya geldiler, göz göze baktılar.
Genç kız bir tebessüm edip delikanlının önünden sıyrılıp geçti.
Arkada kalın camlı gözlüklü yakasında kırmızı gül olan yaşlı bir kadın.
Dönüp baktı giden kıza,
Gel! der gibi bakmakta o eşşiz güzelliğiyle.
Hayır! dedi. `Ben bir anda vurulduğuma değil,
Yüzünü görmeden, özüne vurulduğum kadına gideceğim.`
Kadının önüne geldi, durdu.
Merhaba dedi, ben filanca.
Kadın tebessüm etti.

`Delikanlı sizi tanımıyorum ama şu karşı kaldırımda ki kız var ya, sizi görünce gözleri ışıl ışıl oldu. Yakasında ki gülü çıkartıp benim yakama taktı ve dedi ki;

Şişşşt… Teyze, imtihan, imtihan…

Delikanlı dönüp baktı ki, genç kız kendisine doğru koşarak gelmekte...


→Serdar Tuncer (link)

Ölüm Risalesi


Ve zaman döne döne
Gelmişti başlangıç noktasına
İlk yaratılış düğümüne
Mahlukatın var olduğu
Yüzüsuyu hürmetine
Evrenin efendisinin
Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine.
Hayatın menbaı
Merhametin son durağı
Madeni, muhabbet ocağının
Ateşler içindeydi
Yatağında.
İltica etmişti sanki kainat
Kutsal tenine
Hayata şafak olan alnında
Ter taneleri
Her biri insanlık çilesinden
Bir haberdi sanki
Bir an oldu
Aralandı gözleri
Sonsuzu kuşatan bakışları
Süzdü ciğerparesi Fatımayı
Süzdü tek tek çevresindeki
Can dostlarını
Kıpırdadı dudakları dedi:
-Ebubekir kıldırsın namazı
Sonra daldı daldı uyandı
son defa aralandı
Bakışları
Yöneldi bir noktaya
Karar kıldı bir noktada
Ve dedi:
-Merhaba Ey Refik-i Ala !
Olacak oldu
Akıllar kamaştı
Kalbler tutuştu
Feryat ve figan gökleri tuttu
Çekti kılıcını Faruk olan
Sıçradı orta yere :
-Kim derse " O ÖLDÜ" , öldürürüm!
Ayrılık ateşinden
Ateşin şiddetinden
Sanki bendler çözülmüş
Felekler çökmüştü
Şuur tutuşmuş
Akıl iflas etmişti.
Sonra Sıddık olan
Yetişti geldi
Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye
Mağarada arkadaşına hicrette yoldaşına
Sonra baktı çevresine
Mahşerden önce mahşer hali yaşayan
Ashabına
Aline
Ebubekir dedi :
-Ey nas , susun !
-Kim ki Rasulullaha tapmaktadır
-Bilsin ki Rasul ölmüştür.
-Kim ki Allah'a tapmaktadır
-Bilsin ki Allah ölmez
-Hayy ve Layemut'tur. ( Hayat sahibi ve Ölmez )
-Ey nas, Susun!
-" İnna lillahi ve inna ileyhi raciun."
Sonra eğildi sevgilisinin yüzüne
Sürdü bulutlanmış gözlerini
O güzellikler ülkesine
Baktı baktı ve dedi :
-Hayatında güzeldin
-Ölümünde güzelsin
-Öldün
-Bir daha ölmeyeceksin!

Erdem Bayazıt



Rezzan En-Neccar | Razan al-Najjar

                                                
bir genç kızın gözlerinden düşen aydınlığa uyanacak dünya,
bir direnç haritası getirecek rüzgârlar 
kaybolmuş insanlığımız üzerine,
dağılacak kasvet
uyanacak yeryüzü
adım adım büyüyecek cesaret…


bir rezzan tebessümüyle yürüyecek çocuklar karanlığa gizlenmiş gölgelerin üstüne,
bir rezzan tebessümüyle dalgalanacak bayraklar…
vicdan savaşı her yerde…
tevarüs etmiş bir umutla gelecek her şafak
her tebessüm zalimin suratında bir şamar





tüm kutlu kitapların
iyiliğin, güzelliğin
insanlığın düşmanı!
bir gün mutlaka yüzleşeceksin
tarihin,
hakikatin aynasında…

ellerinde masum kanı

dağılıyoruz şimdi tüm yeryüzüne…
adımlarımız filistin direnci
asya’da
afrika’da
anadolu’mda
üzerinde insanlık adası bulunan tüm kara parçalarında her genç bir rezzan



her ananın, her babanın
dilleri dualı nenelerin
ak sakallı dedelerin yüreğinde bir rezzan
bir ömer asaletiyle geleceğiz bir gün
yüreğimizde selahaddin’den kalma bir cesaret
yavuz adımlarla yürüyeceğiz insanlığın kalbine…



iyi çocukların
kahramanların ellerinde büyüyecek
kanla yazılmış bu destan!
yerle yeksan bir bir zulmün pençesi
gizlenecek bir dal parçasına hasret
yaklaşıyor son nefesi

Yusuf Şahin

Bilir misin Şeyma


bilir misin şeyma,

sanma ki, rüzgâr hep dökmek içindir yaprakları;
sarsılıyorsan, titriyorsan, üşüyorsan, baharın hazırlanıyor tomurcuk tomurcuk.

hüzün vurmuşsa kalbine, az bekle, yakındır bahar..
vurgun yemişse gönlün, hatırla ki, tohum atmak için toprağın da karnını yararlar...

duydun mu sana öğretilen duayı
"bizden hüznü gideren Allah'a hamd olsun..."
belli ki hüznünü görüyor, belli ki, seni bu sarı soğuk hüzünlere sokan O.
melalini bilen, melalinin sonrasına hazırlıyor seni...
hüznünü gidereceği kesin ki, tüm hüzünlerin geçtiği,
korkuların dindiği o sonsuz asudelikte ne diyeceğini öğretiyor sana.
bahara hazırlıyor kalbini, dal uçlarına taze tomurcuk diye koyuyor duayı..
hadi durma, bu sıcak haberi nefesine dola...
hadi susma, bu pırıltılı duanın avuçlarına koy kırık kalbini..
"bizden hüznü gideren Allah'a hamd olsun..."
hamd olsun....





  • Filistinli hafız Şaima Abu el-Auf, 1 sene sonra Diş Doktoru olacak, bayramdan sonra evlenecekti. Ancak İsrail Şeyma'nın evini savaş uçakları ile bombaladı. Şeyma ve bütün ailesini (14 kişi) şehit etti. Molozların altından Şeyma'yı çıkartan nişanlışı:''Yüzünde bir tebessüm vardı. Üzülmüyorum, o şehit oldu. Ahırette bana da şefaat edecek''dedi

Zulüm Bizdense Ben Bizden Değilim



 ‘’Rachel diye bir kız geçti bu dünyadan. Olmamız gereken yerde olan, ölmemiz gereken yerde ölen, cesur bir kız geçti bu dünyadan. 23 yaşında, Filistinlileri savunurken İsrail buldozerleri tarafından ezilerek öldürülen, Amerikalı Rachel Corrie.
 O mazlumların altın saçlı kızı’’
 


yeni çocuklar gelecek

dönüp geriye bakacak

Rachel Corrie yi görecekler

anne, bana Rachel'ı anlat diyecekler

anne, "şey" diyecek: "şey tatlım, biz babanla..." diyecek

çocuk, annesini süzecek!..

ve çocuk, diyecek:

-anne, Rachel yaşıyor!..

ben, Rachel'ı bildim anne

ben, Rachel'ı sevdim anne



Öyleyse ciddî bir şey yapalım şimdi dizlerimize vurup

Yumruğumuzu sıkıp kocaman bir şey

Binlerce Filistinli aşkına yapalım bunu

Binlerce Rachel aşkına!

Kenan İli’nde kanda boğulmuş gölgeler

Her gölgenin içinde göğe yükselen gövdeler.

Ey bulutların ordan bize bakan kardeşler!

Kuşların kanadında kanaviçe işleyen Rachel!





Dediler: Ey merhamet! Ormanını sulayan

O güzel kıza bir bahar dalı gibi kıydılar

Diz dövüldü evlerinde yiğit gazze’nin

Gitmişti iyiliği koluna takıp gelen kahraman