Sevgili Kızım

Sana elveda demiyorum bilakis yarın görüşmek üzere. Başı dik tuğyana isyan ederek yaşadın. Tüm engelleri redderek hürriyete sınırsızca aşık oldun. Bu ümmet, uygarlıkta hak ettiği yeri alabilsin diye onu yeniden diriltmek ve inşa etmek için sessizce yeni ufuklar arıyordun. Akranlarının uğraştığı işlerle meşgul olmadın. Her zaman derslerinde birinci olmana rağmen öğrenmeye olan açlığın dinmedi.

Bu kısa hayatta sohbetine doyamadım. Vaktim mutlu olacak ve eğlenecek kadar geniş değildi. Rabiatul Adeviyye'de son kez bir araya geldiğimizde, "Sen bizimle olduğunda bile bizden ayrısın" diyerek bana olan sitemini dile getirmiştin. Ben de sana, "Bu hayat birbirimize doyacak kadar geniş değil. Birbirimize doyalım diye Allah'tan cennetinde bize bu sohbeti vermesini temenni ediyorum" demiştim.

Sen şehit olmadan iki gün önce seni rüyamda gelinlikler içinde gördüm. Bu dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellikteydin. Yanıma sessizce oturduğunda sana, "Bu gece senin düğün gecen mi" diye sordum. Sen de "Düğünüm akşam vakitlerinde değil öğlen olacak" demiştin. Çarşamba günü öğlen vakti şehit olduğun haberi bana ulaştığında, senin rüyamda bana ne demek istediğini anlamış oldum. Allah'tan seni şehit olarak kabul etmesini niyaz ettim. Ve şehadetin, bizim haklı olduğumuzu ve düşmanımızın batılın ta kendisi olduğu inancımızı pekiştirdi.

Son vedan da yanında olamamam, son bir kez seni görememem, alnına son bir öpücük konduramamam ve senin cenaze namazını kıldırma şerefine nail olamamam beni derinden üzdü. Beni bunları yapmaktan alıkoyan, ölümden veya karanlık hücrelerden korku değil, uğruna canını verdiğin davayı sürdürebilmekti.

Zalimlere karşı başın dik direnirken gaddar kurşunlar göğsüne saplandı ve ruhun yüceldi. Ne kadar güzel bir azmin ve terbiye edilmiş bir nefsin vardı. İnanıyorum ki, sen Allah'a verdiğin söze sadakat gösterdin, Allah da sana verdiği söze... Öyle ki, şehadet şerefini bize değil de sana bahşetti.

Son olarak, Sevgili kızım ve değerli öğretmenim...

Sana elveda demiyorum bilakis görüşmek üzere.. Buluşmamız, yakında peygamber ve ashabıyla birlikte Havz-ı Kevser'de olacak. Sonsuz kudret ve hükümranlık sahibi Allah'a yakın, O'nun nezdinde değerli ve şerefli bir konumda. Ayrılmamak üzere, birbirimize doyma temennilerimizin gerçekleşeceği bir buluşma...

Muhammed El Biltaci




Arş'ın Altında Bir Düğün

Hiç yüzünü görmeden âşık oldunuz mu birine?...

Ezelde âşık olmuşum sadece bir isme...
" Bu nasıl iştir ?! " demeyin...
Ben de bilmiyorum, ama oldu işte!..
Her an şaşılacak işler olmuyor mu yerde ve gökte?..
Bir ismin peşinde koştum durdum yıllarca ümitsizce...
Acaba kimdir, bilir miyim, yüzünü görür müyüm? diye...
Ansızın karşılaşıverdim O'nunla zamanın bir yerinde...
Yer ve gökte ararken Öz'de buldum,
Sen'de ararken Ben'de buldum derler ya,
İşte öylesine...
Meğer ne de güzelmiş OGül yüzün...
Ey benim nazlı yarim, sevda çiçeğim, aşk bahçem...
Öyle bakma! O bakışın bir hançer, canım Kudret elinde...
Ne yana dönsem, sadece Sen ! Yalnız Sen!
Mecnûnum, aşkından olmuşum bir divâne...
Bir varmış, Bir yokmuş, evvel zaman içinde, zaman hayal içinde
Hani o vakitler çağırmıştın beni, gönülden sessiz ve gizlice ?..
"Çiçeği dalından kim kopardı, seni BEN'den kim ayırdı?
Ben Gül'üm, sen bülbül, dön gel yine BEN'im ol!" diye...
Gelmez miyim Yâr, Belî ! elbette ! elbette !
İşte o gün bir yemin ettim ilâhi aşkımız üstüne...
Sözleştik OArşın altında BİR'leşmek üzere...
Vakit o vakit, bugün neş'e var, aşk var evimizde...
Düğün dernek kuruldu Gül bahçemizde...
Melekler koşuşuyor bir telaş, pür telaş içinde..
Bir o yana, bir bu yana, hepsi de delicesine...
En güzel ilâhiler söylenirken o yüksek burçlarımda...
Güneş, ay ve yıldızlar raks eder semalarımda...
Bir bir çıkarıp attım o eski elbiselerimi de...
Kuğular gibiyim bembeyaz gelinliğimle...
İnciler taktılar sırma saçımın örgüsüne,
Sürmeler çektiler gözümün kısırdöngüsüne,
Gül suları serptiler aşkınla yanan şu zavallı göğsüme,
Hûriler kan kırmızı bir şerbet verdiler elime,
Taze gül yaprakları da dökülmüş üstüne...
Mikâil tatlı bir meltem estiriyor başımda yine...
Cebrâil hayretten secde etmiş, çok şaşkın bu işe,
Ömründe hiç böyle aşk görmemiş mi ne?!..
İşte duyuyorum defler çalınıyor bir yerlerde,
Sevdiğim sesleniyor, ''BirAN'da, ansızın geliver! '' diye...
Ne duruyorsun İsrâfil, artık şu Sûr'a üfle!
Varsın kıyamet kopsun külliyen alemde, bundan kime ne?
Aşk ile BİR olacağız, kâinat duysun ezelden ebede...
İşiten, gören, bilen herkes dâvetli bu düğüne...
Selâmu aleykum Azrail !
Çok sevindim seni gördüğüme...
Hazırım, gidelim...
Örtün artık şu duvağı yüzüme!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder