Ahmed Decevi’nin Babasına Yazdığı Mektubu


Elim ne yazayım bilemez, celladlar yağlı urganla bekler beni babacığım,
Bu mektubu sana hücrenin soğuk taş duvarlarının arasında yazıyorum,
Bu gece, hayatta olduğum son gecem.
Gecenin karanlığı sanki kefenim oldu.
Bu da geçecek babacığım, şüphem yok; sonra, bedenim senin omuzlarında olacak.

Etrafta öldürücü bir sessizlik var, hatıralar gönlümde canlanır,
Hüznüm beni yıksa da huzurumu Kurandan birkaç ayetle bulurum.
Ruhum zayıfladı, içimi bir korku sardı ve beni ölüm korkusu titretti.
Hayatım boyunca inanarak yaşadım, ancak imanın tadına hapiste vardım.
Sağolsunlar; istemem yemeklerini kaldırsınlar, aç değilim!
Bu acı yemeği ne annem yaptı benim için, ne de tepsiyle sundular onu bana
Şuan yanımda maalesef kardeşlerim de yok babacığım,
Bana yardım etmekte yarışan, gelip el uzatan kardeşlerim de yok
Bazen zincir sesleri bozar soğuk zindanın sessizliğini, bazen de gardiyanların elleriyle parmaklarıyla oynaşması.
Şeytani gözlerle bakıyorlar bana bazen, hücremin kapısının küçücük penceresinden.
Adeta avına bakan bir kaplan edasıyla. Bunu da güya güvenlik adına yapıyorlar.
Ben yine de onlara ne küsüm, nede kin duyuyorum. Kendimi teselli etmek için onlar bana ne yaptı ki diyorum. Kanımla boyanmış ellerini bana iyilik edermiş gibi uzatsalarda.

İçlerinden biri var ki ahlakı tıpkı senin ahlakın gibi güzel babacığım.
Hemde hiç de saldırmaya susamış gibi de durmuyor. Bazen bana bakarken gözlerini benden kaçırıyor.
O an kendini benim yerime koyduğunu hissediyorum. Yokluğunda çocuklarının tadacağı acıyı düşündüğünü görüyorum. Bazen kendi kendime şu soruyu soruyorum. Acaba eve gittiğinde çocuklarının yanındayken yüzümü hatırlar mı diye, yüzümü hatırlayıp gözlerinden yaşlar akıyormu diye.


Soğuk zindanın sert duvarlarda bir pencere; kalın parmaklıklar hayatın manası sanki,
Pencereden düşünceli baktığım da acılara direnenlere görürüm
İnsanların kalplerindeki galeyanı bir sis gibi tasvir eden sessizliği.
Bu his herkeste var, onlar gizlesede ben ölüm ilanımı açıklamış olsam da
İçimde bir fısıltı var, beni bu ahmak devrime neyin sürüklediğini soran bir fısıltı

Ben de diğerleri gibi itaat etsem n’olurdu ki sanki?
Bana ne zararı olurdu ki sussaydım,
Hüzün galebe çaldığında suskunluğumu daha da artırsaydım
Şu kanım içinde fokurdayan ateşleri söndürüp gidecek,
Nabızlarımda atan kalbim, yarın atmayı bırakacak,
Benim kurban olmam zulmü ortadan kaldırmayacak,
Zulüm kafilesi devam edecek, sadece sürüden bir kuzu eksilecek
Sen diyorsun ki: Hayatı ulvi bir amaç için yaşamak, zulmü alkışlamaktan yeğdir,
Sıcak nefesini söndürseler bile, duman hayatlarını sarmaya devam edecek.
Kırbaçların altındaki bedenimin yaraları, sanki suçluların korkusu, sabahların habercisi gibi.

Hikayem hatırlanır mı, yoksa karanlıklarda kayıp mı olur, bilmem;
Acaba tarih beni komplocu mu yazar, yoksa putları deviren bir kahraman mı,
Tek bildiğim şuan zulmün tadına bakmam
Milletim için bir ışık olsaydı o yeterdi bana, o zaman devrimi istiyor olmazdım,
Kötülüğün olmadığı insanların aşağılanmadığı güzel bir hayat isterdim,
Yine de şerefimle öleceğim, damarlarımda özgürlüğün kanı dolaşarak ölceğim.

Herkese sabah oldu babacığım, güneşin ışıkları her yeri aydınlattı,
Daldaki serçe ışıl ışıl yeni bir güne merhaba dedi,
Sütçü her zaman ki gibi hoş sözlerle gelecek kapımıza, hoş ve güzel sözlerle çalacak kapımızı,
Benim hücrenin kapısını ise iki cellad çalacak,
Biraz sonra iki direk arasındaki ipe asılmış olacağım,
Sana tesellim şu ki: bu ülkenin eliyle yapılmadı bu ip,
Bu ipi ören, medeniyetin ve ilim meşalesinin aydınlattığı ülkeler,
Ya da iddiaları öyle! Yaralı vatanıma onu getirenler ise hainler,
Hüzün ve keder içinde kırık dökük yaşamanı istemem,
Oğlun suçsuz yere kelepçelerle bağlı ölüme sürüldü,
Hatırla gençken anlattığın vatan aşkıyla dolu hikayeleri,

Annemin gece karanlıklarında hıçkırıklarını duyduğunda,
Komşularından kalbinin derinliklerindeki hüznünü saklamanı,
Ve beni affetmesini isterim, tek istediğim bağışlamandır beni,
Annemin özlem ve şefkati hala kulaklarımda çınlar
Hala kulaklarımda çınlar “Yavrucuğum” deyişi
Unutma babacığım beni hatırla, bugün sabah oldugunda içimde hiçbir hüzün kalmamış olacak
Gönlüm doğruyu ararken mutluluğu tadıyor
Ve şimdi benden sonra kim kalacak, hangi yürek benden sonra doğruluk için atacak
Birgün ışık galip gelirse, haydutların kanunu doğruların elleriyle yırtılıp gidecek,
Her kim ki, ülkemde zilletin dostu olursa hüznümü artıracak
Onlarla hesap gününde kutsal hükümlerin adaleti altında görüşmek üzere

Ahmed Haysem El-Decvi

Mısır Şehitleri(playlist)

Muhsin Yazıcıoğlu - Üşüyorum


kendi sesinden
Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi, süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum..

Muhsin yazıcıoğlu

Oynatma Listesi

Eskisi Kadar Özlemiyorum Seni

Eskisi kadar özlemiyorum seni.
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda.
Adının geçtiği cümlelerde gözlerim dolmuyor.
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.

Biraz yorgunum, biraz kırgın.
Biraz da kirletti sensizlik beni.
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim.
Ama “iyiyimler” yamaladım dilime.
Tedirginim aslında.
Seni unutuyor olmak,
hafızamı milyon kez zorlamama rağmen
yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni.

“Gel” diye beklemiyorum artık.
Hatta istemiyorum gelmeni.
Nasıl olduğun konusunda
ufacık bir merak yok içimde.
Ara sıra geliyorsun aklıma
“bana ne” diyorum,
“benim derdim yeter bana, bana ne!”

Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum varlığından?
Tedirginim aslında!
Ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem.

Özdemir Asaf