Gitmek Diyor Ötelerden Biri



İçimin tenhalaştığı saatler...
Suçlarım ağladı bu gece...
Dilim battı içime...
Geçmedi geçmiş... Geldi çattı yine...
Susamazdım...

Özrü kabul edilmiyor kimsesizliğimin...
Kimse kendini üstlenmiyor bu masalda...
Oyunu ben bozmadım oysa, yalnızca düş kurdum çocukça...

Yine de...

Affedin, gözlerinden yaralanmış bu sızıyı...
Affedin, geçmişime asılmış bu sizi...

Kendi kalabalığından kaçan kentler gibiyim bu gece...
Zemheri bir yaşayış düşürmüşüm gözlerime...
Gerisini susuyorum...

Masallardan düşüyorum bu gece...
Bir martının gözlerinde üşüyorum...
Sonrası yok...
Biliyorum...

İstasyonlar ıslaktır...
Kentler çamurlu..
Sesler soluktur biraz, birazda yorgun...
Susmaksa çoğuldur...

"gitmek" derse biri; içim kanar...

Ve işte "gitmek" diyor ötelerden biri...
K/anıyorum...

"gitmek, çoğaltmıyor hiç bir masalı" diyorum... Susuyor...
"kalmak ölümü yaşatmıyor" diyorum... Gülümsüyor...
"gitmeliyim" diyorum... "kalmalısın" demiyor... !

"gitmek" diyor biri...
"gitmek; kalmanın en erdemli yoludur..."

İçim acıyor... !

Bir gün onunda değermiş yüzü düşlere...
Aynalarda ölüm...
Gülüşü kırılırmış gözbebeklerinde...
İşte o gün "gitmek" denen bitermiş...

Bir gün... Bir gün o güldüğünde, ölüm şehri terk edermiş...
O güldüğünde, masallar hep mutlu sonla bitermiş...

Gitmeliyim... Ağır yaralı ruhumu alıp yanıma, ölüm tehlikesi olan düşlere iz sürmeliyim...
Gitmeliyim... Sol yanımdan başlayıp şehri terk etmeliyim...
Gitmeliyim... Yüzüme düşmeden gülüşün, hüznümü yitirmeliyim...

İçimin sessizliğinde arındırıp gözlerimin derinliğini, kuytu köşelere astım kimsesizliğimi...
Şehrin karanlığından başladım kendimi içmeye...

Bir tutam huzurdu belki ölüm...
Bir tutam sevinç...

Adımı kininizle yıkadım... Aklar mı nefretiniz gülüşümü?

Hadi!
Bunca suskunluğunuzun üstüne, suçlarınızı yükleyin gözlerime...

Hadi!
Suçsuzluğumu susturun yine...

Hadi!
Düşsüzlüğümü ağlatın her gece...

Alın buda elma şekerim... Alın buda gülüşüm... Alın buda masalım...

Hepsi diyeti gözlerinize bakmamın...
Hepsi bedeli böylesine susmamın...

Kent soysuzuyum biliyorum...
Yine de...
Hiçbirinizden af dilemiyorum...
Varsınız...
Varsınız ve masalsınız...
Belki de en az bir masal kadar yalansınız...
Ve ben; böylesine yalanken bile, seviyorum sizi !!!

Harabe gülüşlerim vardı, masal diye okudunuz...
İlişmedim kimseye...
İçimde bir yangın vardı, sığındım gözlerinize...
Hepsi bu...

Suçsa masalsızlığım, kendim/sizliğim vebalse çoğulluğunuza, bir "sus" daha dayayın şakağıma...

Gözlerimi kapattığımda göremediğim her düşün katilisiniz siz...
Doğmayacak çocuklarımın yetimliği, ölmeyecek gençliğimin ecelisiniz..
Kırgın değilim kimseye...
Kırgın olmasında kimse...
Kırılacak kadar var olmadım ki sizde...

Hazırım ödemeye hüznümün suçunu, kesin kirpiklerimin boşluğunu...
Sökün içimi benden, bir "siz" damlar belki gözlerimden...

Neyin bedeli bu?

Kirpiğimin suçunu gülüşümle ödüyorum...
Alınmayın sakın size değil bu ıslaklığım...
Kirpiklerime şiir düştü ondan böyleyim...
Çok geçmez geçer bu kimsesizliğim...
Vebalinizi alır bir masal üstümden...
Öder hakkınızı ölüm üzülmeyin...
Yazık ki kırgın değilim...
Yazık ki yine kendime biriktim...

Bakmayın sitemime...
Bakmayın kinime...
Dedim ya...
Kırgın değilim size...
Sadece biriktim bir şiirin ilk harfinde...

Özrümün kabahatini affedin...
Kimsesizliğime verip yanılmışlığımı, yangınımı beni azad edin sesinizden...
Ki ben sessizdim...
Sessizim...
Neden değdi kirpiğim gülüşünüze?

İçimi yıkadım geldim işte...
Suçsuz değilim...
Suçlarım kaldı sizden arta...
Onu da çok görmeyin masalıma...


Linkler

Kaynak Cemre
   
Cemre'nin hikayesi: Bugün engelli oldum

LOWKEY - AHMED

Ve Semaya Dursun Yürekler Aşk’ın Önünde

m5if2
Yangın yerine bak!
Ateşten, külden, kordan ne var elinde!
Pervane değilsen yaklaşma sakın ateşe!
Can’ı Canan’a teslime hazır değilsen “ben Aşk’ım” deme kimseye..
Aşk gelmesin seninle dile…
İncinmesin ne Mecnun ne Leyla ne gül ne de diken seninle! ..
Ayağıma diken batacak diyorsan düşme çöle…
Ah u zar ederim diyorsan çekme gözüne sürme! ..
Talipsen kara bahta kör talihe…
Dinle!
Ve semaya dursun yürekler Aşk’ın önünde…

Hz. Mevlana

Cennetim Olurmusun


Elini tutsam, dünyanın öbür ucuna benimle birlikte gelir misin?..
Bekle desem, dünyanın bir ucunda beni bekler misin?..
Denizimde fırtınalar çıktığında limanım olur musun?..
Karanlık bastırdığında deniz fenerim, hava açınca yıldızlarım olur musun; bulutlar göğü kapladığında pusulam?..
Mihengim, turnusol kağıdım olur musun?..
Yüreğimin suyu bulandıkça onu durultacak iksirim?...
Kapılar kapandığında kapım, yollar aşındığı vakit yolum, saklanmak istesem duvarım olur musun?..
Özgürlüğüm ve mapusanem?..
Üşürsem evim olur musun?..
Yorganım, ana kucağım?..
Çölümde vaha olur musun?
Vahamda hurma ağacım?
Dağın tavşanı, çölün ceylanı, gecenin hayalleri bağrına bastığı gibi beni bağrına basar mısın?
Şak şak yarılsa bile gökten umudunu kesmeyen kıraç tarlalar gibi umut bağlar mısın bana?
Gitmek istersem kanatlarım olur musun?Kalmak istersem ayağımda prangam?..
Hurilerim olur musun? Kudret helvam ve bıldırcınım?
Soğanda sarımsakta gözüm yok, tih çölü sürgününde gözüm yok.
Ateş almaya gidersem, kırk vakit sonra dönsem bile aynı yerde beni bekliyor olur musun?..
Kavmim beni terk ederse ve ben kavmimden kaçarsam, bir kez arkana bakmadan arkamdan gelir misin?..
Ot bitmeyen bir vadide yalnızca Allah'a emanet edip gidersem, sen de beni kınamaksızın O'na güvenir ve sa'y eder misin?
Ümidimi kaybettiğim anda ümidim, neşemi kaybettiğim zamanlarda coşkum, kalbim işgale uğrarsa halaskârım ve rehberim olur musun?..
Arkadaşım, yoldaşım, sırdaşım, enisim, huzurum, sürurum,
nurum, zinetim, nimetim,

CENNETİM OLUR MUSUN

Sokak Çocuğu

1282516879Sayfa no: YOK
Cilt no: YOK
Hane no: YOK
Ana adı?
Ben sokak çocuğuyum abi
hani şu uçurtması asılı kalan çocuk varya,
bilyelerini rüyalarında unutan çocuk,
ve oyuncaklarını masal kahramanlarına kaptıran çocuk
o benim işte , o benim abi
sahi, bir annem olmalıydı değilmi?
ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
sahi abi, tadı nasıldı anne sütünün?
anneler nasıl okşar çocuklarını
anne kokusu nasıldır kimbilir?
ana ha?
bir anne çizebilirmisin benim için
karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
unutulmuş çocukların ürkek avuçlarına bir anne
ve yanına beni eklermisini abi?
tıpkı sulu boya resimlerdeki gibi
sımsıcak…
Sahi abi, senin gözlerini kesmiyor değil mi
bir köprünün soğuk gergin ve karanlık bedeni …
sahi sen hiç seyrettin mi ay dedeyi bir köprünün altından?
üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken?
abi sen, abi sen? boşver…
gel boyat istersen ayakkabılarını
ben, aha şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyırom yaşama
gel boyat ayakkabılarını
boyat da resmi çıksın
dostun, düşmanın tüm kaldırımlara
sayfa no: yok
cilt no: yok
hane no: yok
yokların varlığında tam göbek bağından yakalandın mı hiç yalnızlığa?
sahi bir de… bir de babam olmalıydı değil mi?
baba?
beni döveecek bir babam bile yok biliyor musun?
nasırlı ellerinde şefkat arayacağım bir insan
kim bilir bayramda neler alır babalar çocuklarına
unutmuşum !
Bayramlarınızda vardı sizin öyle değil mi
arefeleriniz…
bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra
oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum
güneşe ve mehtaba…
yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek
serseri ıslıklar…
bir babam olsaydı belki yeterdi
çocuk olurdum eskisi gibi
şımarırdım öylesine
boşver abi, kimin neyine bayram
kimin neyine hediye, baba kimin neyine abi
sahi senin düşlerin vardır
söylesene, göremedğini rüyanın düşünü kurarmısın
ahmet, bir düş görmüş geçenlerde
yorgun ve geç gelen bir gecede
utanırken anlattı, anlatırken utandı
bir ip bağlamış gök kuşağına
“bak ana uçurtmamı gördün mü
ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları?”
ahmetin düşü işte…
bana düşlerini kiralar mısın abi
bedava boyarım ayakkabılarını
bana düşlerini, düşlerini abi
boşver…
bak iyi parlayacak bu ayakkıbılar
en parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama
sen düşünme, sokaklar düşünsün beni
gazete manşetleri, 3. sayfa haberleri düşünsün
isimsiz bir damla gözyaşı düşünsün
sen beni düşünme, düşünme be abi
nasıl olsa ben olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla
basıyorum tüm kaldırımlara…
olmasa da annesi babası sokakların
sokak çocuğuyum işte
ben sokak çocuğuyum
kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde
ben sokak çocuğuyum abi
hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan
oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk var ya
işte o benim
o benim abi
o benim….

Bedirhan Gökçe

Ben Ona Aşık Oldum

Musa aleyhisselam zamanında hiç kimsenin sevmediği, günahkâr bir kimse vardı. Bu kimse öldü. Bu adam da adam mı diye çöplüğe attılar.

Allahü teâlâ Musa aleyhisselama emretti, benim falanca çöplükte bir evliya kulum var, onu oradan çıkar, temizle, namazını kıl ve defnet.

Musa aleyhisselam adamı çöplükten çıkardı, güzelce yıkadı, kefenledi, namazını kıldı,

Bu arada ahali şaşırdı, Allah’ın Peygamberi, bunların çöpe attığı adamı, temizliyor, kefenliyor, namazını kılıyor.

Definden sonra Musa aleyhisselam adamın evine geldi;

— Ey hatun, bu adam ne yaptı, hangi hayırlı ameli yaptı?

Kadın dedi ki:

— Ey Allah'ın peygamberi, bu hiç kimsenin sevmediği, herkesin kendinden kaçtığı birisi, bunun iyi bir ameli yoktu.

— İyi düşün, bunun hayırlı bir ameli, iyi bir işi var.

Kadın yine;
— Hiç bir iyiliği yoktu, hep günah işlerdi dedi.

Üçüncü defa sordu:

— Bunun mutlaka bir şeyi var ki, Allahü teâlâ bana bunu defnetmemi söyledi.

Kadın dedi ki:
— Bir gün Tevrat okuyordu, okurken Muhammed (aleyhisselam) diye bir isim geçti.

Bu ne güzel isim dedi, tekrar okudu, yine bu ne güzel isim dedi.

Sonra, ya Rabbi, ismi böyle güzel olanın kim bilir kendisi ne kadar güzeldir, ben ona âşık oldum, dedi ve ismini öptü.

Musa aleyhisselam da tamam, anlaşıldı buyurdu.

Çocuksu Düşlerime



Çocuksu düşlerime...

Kent uyuyordu...geceydi !
Çocuksu düşlerimi aramaya çıkmıştım
Sokak ortasında
Takıldım...
Düştüm !
Kırık bir kaldırım taşında buldum
Gözyaşları içinde ki masum düşlerimi...
Hiç değişmemişti oysa
Ya ben zamanın hangi anında yosun tutmuştum...

Kent uyuyordu...geceydi !
Tanımadı beni çocuksu düşlerim
Ellerim ağlıyordu ; gözlerim kanıyordu
İstemezdim ben de hayata böyle aldanmayı
...Biliyorum
Artık ellerim de uçurtmam olmayacak
Gözlerim mezarlıkta ki kirişlerden farklı bakmayacak
Çocukluk işte !kLADIRIM.. geçmişte öylece masum kalacak

Kent uyuyordu...geceydi
Düşlerime gidiyordum ama çocuk değildim ki...
Kırılmıştım
Üşüyordum
Kırağı vurmuştu düşlerime...
...Kayıptım !

Nerdeyseniz...kimleyseniz ya da hangi kaldırım taşının arasındaysanız
Biliyorum ! sizde çok korktunuz büyümekten
Ne olur saklandığınız yerden çıkıp
Artık gülümseyin çocuksu düşlerim
Çocukluğumun en masum yanını geri verin
Ya da beni de düşleştirin !..

Çocukluğumla gelmiştim oysa ; üstelikte geceydi !.. kent uyuyordu.
"çocukluk düşlerimle kaybolacaktım / yanıldım ! her fani yürek çocukluğuyla beraber düşerinide satarmış ; geçte olsa anladım !.."

Sevmek Yanmakmış


İnsan susmak ister bazen senelerce,

Bazen gözlerini kapatır, uyuyamaz gecelerce,

Kimi zaman hüzünlü bir şarkı dinlediğinde,

Hıçkırarak ağlamak ister, hemde nedensizce,

Karnı acıkır ama dokunmaz hiç yemeğe,

Kendi oradadır ama aklı hep başka yerde,

Yaşamayı çok sever ama razı gibidir ölmeye,

Yada muhtaç kalır, bir parça tebessüme,

Bazen uzaklara dalar yaş dolu gözlerle,

Kendini yalnız hisseder, kalbi doluyken bile,

Haykırmak ister yüreğinden ama sessizce,

Ve ağzından bir isim dökülür hece ile,

Biliyorumki bu duygular bir sevgiye bir sevgiliye,

Bu duyguları bu sevgileri ben taşıyorum yüreğimde,

Anlıyorumki insan bin kere yanıyormuş,

Yalnız bir kere sevince,

Ve yalnız seni sevince,

Sana Açılan Pencere


Pencereni açtım Sensiz bir korulukta...
Yola bakardı bir yanı, bir yanı uçsuz bucaksız bir dağa.
İsimler koyardım Sen'i andığım zamanlara: Adı Gül, adı Yağmur, adı Sen...
Kimse bilmezdi yağmur nasıl düşer pencereme.
Her bir damla Sana sevdalı gelirdi. Yüreğime inerdi usul usul.
"Ah küçüğüm " derdim, "Kurak bir iklime düşmektesin, çölde açmaz menekşeler".
Bilmezdim o damlalarla yeşermiş meğerse yüreğimdeki çiçekler...

Penceremi açtım Sensiz bir zamanda.
Gül devri değildi gördüğüm manzara.
Üşüdüm bir kış ayazında.
Sen'i sordum karşılaştığım bütün varlıklara.
Ben Sen'i ararken, adını dahi duymamışlara rastladım bu pencerede. Ağlamak kar eder mi bilmem:
Ağladım işte Sensizlikte!
Ağladım üşümüşlüğün yetim zemheresinde!

Bir pencere daha dedim, bir pencere daha.
Sen'i sordum ey Nebi!
Bir bedevi gibi, belki üzgün, belki yorgun bir Sensizlikte.
Ellerim mi ısındı, hava mı bilmem.
Bir vahaya rastladım buz kesmiş topraklarda.
Kokuna hasret güller gördüm; bahçelerde, bağlarda...
Bilmezdim Sen'in aşkından kor kor yanan yürekler varmış garipler kervanında.
Hangisine yaklaşsam dillerde Sen, bakışlarda Sen.
Kendi adını dahi hatırlayamayanların kervanı bu: Adı Sen!..
Ey Nebi!
Sana bakanların penceresinden ayırma beni.

Bir Ses Olmalı

cayy
Yalnızlığa dayanırım da, bir

başınalığa asla.

Yaşlanmak hoş değil

duvarlara baka baka.

Bir dost göz arayışıyla.

Saat tıkırtısıyla...

Korkmam, geçinip gideriz biz

mutluluğuyla ,

Ama;

'Günün aydın,akşamın iyi

olsun'diyen biri olmalı bir

telefon sesi çalmalı

arasıra da olsa kulağımda.

Yoksa,

Zor degil, hiç zor değil, demli

çayı bardakta karıştırıp, bir

başına

yudumlamak doyasıya,

Ama:

'Çaya kaç şeker alırsın?'

Diye soran bir ses olmalı ya

ara sıra...


Elif Şebnem Akal

Sen Gel Diye Ey Sevgili


 Ey sevgili...

Kırıldı mı dişin?
Dikenler acıttı mı ayaklarını?
Deve işkembeleri kirletti mi elbiselerini?
Medine yollarında yoruldun mu?
Taifte taşlar kanattı mı gül yanağını?
Kırıldı mı kalbin bize?
Kırgın mısın sevgili?

Ne çare Bekirler yok şimdi, Aliler, Osmanlar, Ömerler yok.

Halidler gitti, Musablar gitti. Hatice yok, Zeynep yok, Fatıma yok.
Müminlerin annesi sofra açmaz evlerimizde.
Kedilerin babası dolaşmaz sokaklanmızda.
Biz ne çok yetim olduk da,
Senin gibi okşayanımız yok artık.
Gel bir okşa ne olur.
Yaralarımızda ki irinler azdı.
Canımız acıdı.
Bir merhamet et, bir gülümse efendim.
Bir görün puslu şehirlerin üstünde.
Bir ses ver puslu yüreklerimize.
Bekler dururuz her seherde,
Sen gel diye ey Sevgili...
Ey Sevgili...

Buralara bir hal oldu:
Ne Yakup inliyor şimdi,
Ne Mısırda rüya görülüyor,
Züleyhalar yalancı,
Yedi adam ne yapsın,
Mağaraların kapıları da kapalı.
Musa vurunca asasını,
Oynamıyor yer yerinden.
Yol vermiyor kızıldeniz.
Sakınmıyor İbrahimi ateşler,
Su taşımıyor karınca,
Ethemin balıkları getirmiyor iğneleri denizden.
Buralara bir hal oldu; Sen yoksun, buralar duman oldu efendim.
Bir mektubun gelmedi buralara...
Bir Necaşi sormaz halimizi.
Bir yalnızlıktır düştü ocağımıza.
Bir karanlık çöktü başımıza.
Ay aydınlatmıyor, Gül kokmuyor.
Yokluğun karabasanlar gibi çökünce sinemize,
Dağıldı hanemiz,
Dağıldı yüreğimiz,
Dağıldı birliğimiz...
Sevgili affet bizi:
Bir deve olamadık,
Hasretinden çatlayıp ölecek.
Bir kuru ağaç olamadık,
Yokluğuna kanlı gözyaşlar dökecek.
Bir Bilal olamadık,
Sensiz ses vermeyecek.
Bir Ebu zer olamadık,
Alıp başını gidecek.

Ey sevgili, Ey şefaat sahibi,

Affet bizi. Affet...


Adem Özbay



İşte Yine Ağlıyorum



Gözyaşlarım süzülüyor göz pınarlarımdan. Dokunmayın bana ben biraz daha ağlıyacağım. Biraz daha sonra biraz daha. Ağlamalara doyacağım.Gözyaşlarımda hüzünlerimi boğacağım. Unutmaya çalışacağım adını VEFASIZ koyduğum yarimi.

Sonra yelkenler yapacağım hayallerimden. Hayallerim yaşıyorsa eğer. Bir yelken dolusu olacak. Okyanusun en kuytu köşesine doğru bırakacağım. Benim hayallerim gidemez oraya kadar tek başına. Ben götüreceğim onları oralara kadar.

Uzaklara kadar. Sonra bırakıp kaçacağım . Hayallerimi okyanusun en ücra yerinde yalnız bırakacağım. Arkama bile bakmadan gideceğim. Çünkü YARİM sen olmayınca neyleyim ben o hayalleri.

O kadar da küçük hayallerim vardı ki, hani ben inanmamıştımda sen inandırmıştın zorla. Küçücük bi evimiz olcaktı. İki gönlümüz bir olucaktı ya. Tüm dünya seyran olacaktı ya.

Sonra sen beni sevecektin ya, sonra bize benzeyen çocuklarımız olucaktı ya. YALAN, YALAN HEPSİ YALANMIŞ. İki gönül bir olunca hiç bişey olmuyormuş.İkiden bir çıkınca bir kalıyormuş. Bu AŞK'dan beni çıkardın sen bir kaldın sevgilim.

Şimdi kur istediğin hayali, kiminle kurarsan kur. Ama ben satmıyacağım hayallerimi üç kuruşa, meze etmiyeceğim mantığın içki sofrasında.

Ben hala Aynıyım Sevgilim tamah etmiyeceğim üç kuruş dünya malına. Kimselere yar etmiyeceğim hayallerimi. Dedim ya bir yelkenliye koyacağım hayalleri .Okyanusta bırakıp kaçacağım.

Oysa ben senden ne de çok şey öğrenmek isterdim. Yazıkki sadece bırakıp kaçmayı öğretmiş zavallı yüreğin ancak. Sen beni bırakıp kaçtın,bende hayallerimi.

Şimdi ağlıyorum. Boşuna kendi üstüne alınma. Ben sana ağlamıyorum. Arkamdan feryat figan haykıran hayallerime ağlıyorum. O hayallerim ki daha yüzme bile bilmiyordu.

Ben Filistinli Çocuk

filis_cocuk1Ben Filistinli çocuk;
Yoksul aç,Bir dilim ekmeğe,Bir yurdum suya muhtaç.
Ben Filistinli çocuk;
Açsa güzel çiçekler,Görmez gözüm
Bana silah uzanır,Gül ve çiçek yerine...
Burda gül değil,Gülleler vardır.
Ben Filistinli çocuk;
Unuttum oynamayı,Unuttum oyuncakları
Bir tek oyun var bldiğim;Sapanla savaşmak...
Silahtan başka,oyuncak da görmedim zaten..
Ben Filistinli çocuk;
Doğduğumda kendimi savaşın içinde buldum.
Gözümden yaş değil,Kan gelir...
Ben dövüşürüm,Zulmün tankına karşı.
Oyun nedir? tatmadım ben,
Benim oyunum savaşmak,
Hem oyunda vurulursam;
'EBE' olunur.
Ben oynarken,Şehit olurum...
Ben Filistinli çocuk;
Ne zaman duyulacak feryadım?
Ne zaman duyulacak ahım!!
Ne zaman!...
Ne zaman yok artık,Düşünecek vakit de!...
Sen okula başladığında,Ben savaşta olacağım.
Kitap,defter görmedim.Kuş nedir?Çiçek nedir?Ninni nedir?Sevgi nedir?BİLMEDEN!!...
Ben Filistinli çocuk;
Söyleyin,söyleyin!
Nedir benim gunahım?...
Ne zaman duyulacak ahım!
Ne zaman !...
Vatanında garip esir,
Gülmeyi unutmuş...
Gözlerinden boncuk boncuk,
Yaş değil KAN gelen
Çocuklar da olduğunu bilmenizi isterim.
Ey yeryüzü çocukları!..
İnsanlık ölmesin diyenler!...
Kardeşsek eğer;
Gelin de!...
Beraber gülelim,
Beraber oynayalım,
Beraber yaşayalım....
__________________
Bir çığlık yükselir hançerimi yırtan
Bir çığlık düşer ateş misali
İki çığlık arasında kekeme bir mesaj gelir
Bu haber bülteninden kurtarın beni
Ya yağmuru anlatın
Ya da şehri ıssızlıktan kurtarın

Sen, Gönlümün Bahçesinde Vakitsiz Açansin

Sen, gönlümün bahçesinde vakitsiz açansın.
Okulda, evde, vapurda, otobüste
Hayali gönlümün tepelerinde uçansın
Sevmemeye yemin edip te
Kalbimi sözünden döndüren
Ve bir senedir gönlüme dur diyen
Aklımı başımdan alansın.
O gül yüzüne uzaktan bakıp ta
Yaklaşmaya cesaret edemediğim
Hergün defalarca görüp te
Bir selam bile veremediğimsin.
Gündüz söyleyemeyip te
Gece rüyalarımda dediğim
Hep bir daha ki sefere deyip te
Hiç Seni Seviyorum diyemediğimsin.
Yalnız şunu da bilesin ki;
Sen aşka dair son sözümsün
Sen yıllardır aradığım özümsün

Gel Ey Nebi

"Gözlerimizde ki perdeyi kaldır Allah aşkına,
Beyaz tüller kalsın bakışlarınla aramızda."

"Gel ey Nebi sensizlik kurşunu hep kalbimizden vuruyor bizi,
Mekkede silindi, kalbimizde duruyor hala ayaklarının izi,"

"Anladım, anladım bu alemde hep SANA sürgün kalacağım,
Kırk bohça içinde camlar ardından mübarek sakalının bir teliyle avunacağım,"



Söz: Taha - Solist: Taha - Seslendiren: Reha Yeprem

Yakma Bırakma Sensiz Koyma



Bir kuş olup
sana doğru uçmak isterdim
ve her şeyden uzaklaşıp seninle dolmak isterdim
bu günah çukurundan çıkıp
seninle dolmak isterdim
teslimiyetin zirvesinde senin aşkınla dolmak
ve hiç birşey olduğumun farkına varmak isterdim
bu kalabalıklar diyarında yanlızken,
hiç birşeye aldırmadan sana koşmak isterdim
sevgili esirgeme sevgini
bir ummanın içinde susuz kaldım
bir damla sevgili
sevginden,şevkatinden;
yakma bırakma sensiz koyma ..

Hala Seni Bekliyorum Sevgili


 
Gece, aydınlığın üzerine karanlığın puslu tüllerini indirip gökyüzü sergisinde yıldızların ay ışığıyla dans ettiği zamanlarda yine seni özlüyorum sevgili. Yokluğuna inat sesinin sıcaklığını, yüzünün utangaçlığını ve gülüşlerine saklanmış baharları düşünüyorum. Puslu bir hayatın hüzne sürgülenmiş vaktinde anıyorum – yüreğimle özdeşleşmiş- vuslat kokulu ismini. Yokluğundan arta kalan kırık dökük anıları geçmişin tozlu raflarından indirip imkansız sevdamızı delicesine haykırıyorum bulutlarla taçlanmış gökyüzüne..Boğazımda düğümlenmiş kelimeleri bir bir kanatıp hasretinde demliyorum hayatın hüzün yüklü meşakkatlerini.. Acıya inat, yokluğunda inat seni düşünüyorum özlemin en dar vakitlerinde.

Beni “ sensiz “ bırakıp gittiğin yerde hala seni bekliyorum sevgili….

Sevda mevsiminde bir bahar göremeden gitmiştin. Yokluğunu bir beden bol gelecek şekilde küçük bedenime örerek ait olduğun baharlara zamansız gitmiştin. Bu gidişin binlerce sebebi vardı biliyorum.

Gidişin bazen “sana gecikmişliğim “ olmuştu bazen de senin hayata yeniden ve sıfırdan başlayamama korkuların. Her ne olursa olsun gitmiştin işte. Anlamı yok gidişini tekrar yüreğimde küllendirmenin. Lakin gittiğin gece, tüm acıları soyunup yağmurların koynunda yüreğimle çırılçıplak “sana “ ağlamıştım. Yokluğunda kimi zaman kanadım durdum sevdanın kör topal kelimelerinde. Kimi zaman da tek bir kelime etmeden yalnızlığına demlendim. Tek cümlelik vedaları iyi bilirim sevgili. Gidişinle ayrılığın ayakuçlarına yuvarlansam da yüreğimle hep imkansız sevdama sustum. Evet, benden uzaklara giderken – bir zamanlar yüreğine ölümsüzlüğü kazıdığın- adımı tek kalemde silmişsin dudaklarından. Yaşanmış onca hatırayı “ hiç yaşanmamış “ bilip sonsuza dek çıkarmışsın beni hayatından. Adımı “ iki dudağın arasında” anmamakla beni unutma çabasında olabilirsin sevgili. Beni çoktan unutup geçmişin tozlu raflarına sürgülemiş ya da sendeki “ beni “ yalnızlığa kefensiz gömmüş olabilirsin lakin ben seni gittin diye bir kalemde unutmadım sevgili. Sana inat, yokluğuna inat yaşattım seni. Gelmeyeceğini bile bile beni “ bana “ bıraktığın yerde hala seni bekliyorum. Dilimde ikimizin şarkısı ve senden bana miras iki damla gözyaşıyla sevdamı sayıklıyorum. Ve özlerken seni; mayasız yokluğuna “ bir mintan sabır “ ekleyip hayatın en dar teknesinde varlığını “ yarınlarıma ” yoğurmakla meşgulüm sevgili..

Ben seni hala seviyorum sevgili….

Bilmiyorum. Hangi kadın gelmeyeceği bilindiği halde her gece sabah ezanlarına kadar beklenildi? Hangi erkek, sevdiği kadının ellerini bir daha tutamayacağını bilse de sevdiğinin- daha tövbesi edilmemiş- taze günahlarına kefil oldu? Giden bir kadının ardından kaç erkek, sevdiği kadının gülüşlerini dualarına katıp giden sevgilinin kangrenleşmiş acılarına “yarım bedenini “ kefen bildi ? Cevabı olmayan onlarca soru sevgili. Evet, sen gittin diye etrafımı tel örgülerle çevirdim. O tellere hasretinin ölümcül elektriğini verip gelmeyeceğini bile bile seni bekledim gülüşlerinin tomurcuk açtığı tepelerde…

Sensizlikte üzerime çullanan arsız fırtınalar, yüreğime yapışmış kör ayazlar korkutmaz beni. Yokluğunda yeniden depreşen sancılar ya da adımın bir kalemde unutulması benim canımı acıtmaz sevgili. Olur da bir vakit yüreğinle bulutlara özenip delice ağladığında kirpiklerinden süzülen gözyaşlarının toprakta heba olması korkutur beni. Ya da dar bir vakitte ölümün şerbetini benden önce Azrail’in avuçlarından içmen canımı acıtır sevgili. Evet, aramıza “ bir ömürlük hasreti " koyup benden gitsen de, senin uzaklarda yaşadığını bilmenin tarif edilmez hazzı ve uzaklarda bir yerde sıcak tebessümlerinin etrafındaki insanlara verdiği umutla sensizlikte bile “ seni “ yaşayabiliyorum. Ama benden önce göçersen bu fani âlemden dayanamaz bu can bu gidişe. Bu acıya dayanamaz fakir yüreğim. Sen uzaklarda huzurun koynunda uyurken; her gece ben üşüyen ellerimi semaya kaldırıp Yaradan’ a yalvarıyorum. Her gece yüreğimi seccadede bırakıp ıslak dualarımla hep “ varlığında senden önce ölmeyi “ diliyorum sevgili. Haram olsa da gülüşlerin bana, senden önce fani alemden göçmeyi diliyorum Mevla’dan.

Seni sensiz severken bile seni düşünüyorum sevgili…

Ben yamalı bir bedenin kocaman yüreğiyle sevdim seni. Yokluğunda senden kaçmak varken ben yine senin hatıralarına sığındım. Yüreğinde unutulduğumu bilsem de, ben seni “ sensiz “ yaşatan oldum. Hayatında “ doğruluğumu “ ispat edemediğin tek yanlışın olarak kalsam da çizdiğin mutluluklarda dillendiremediğin en güzel sevda olsam da ben seni seviyorum sevgili. Yokluğuna inat, yalnızlığına inat..

Gün geldi benden uzaklardaki varlığınla mutlu olup senin gözyaşlarında kanadım durdum. Biz seninle iki yakası birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak uçurum olsak ta delice sevdik birbirimizi. Kâh seninle ayrı bulutlardan düşen iki damla olup aynı sevda toprağına yağdık kâh aynı yürekle gülümseyip aynı gözle imkânsızlığımıza ağladık. Evet, biz seninle takvimlerden düşen zamana yenildik sevgili. Aynı gökyüzüne serilmiş birbirine yabancı iki yıldız olduk. Sen, ay ışığıyla dans eden yıldız olmuşken; ben gecenin tüllerine yüreğiyle tutunan ve her an kaybolmaya hazır bir yıldız oldum. Bir gece kaysam da gökyüzünden ben hep sende olacağım sevgili. Çünkü biz seninle yaşadığımız hayat kadar yalan, ölüm kadar gerçektik …

Biz zamana yenildik sevgili.

Kavuşmalarımızı vuslat kokan yarınlara erteledik. Körpe sevinçlerimizi sıcak yüreğimizde saklayıp her gece ayrılığın isli çaydanlığında hasrete demleneceğiz. Sen benden daha iyi bilirsin ki; hasret; aşkın kanlı gözyaşıdır. Aktıkça geride kalanları yakar. İçinde kurtlanır, yüreğinde kanar ayrılıklar. Kuru bir yaprak gibi bir baharın ortasında yapayalnız kalırsın. Konuşmak istersin, susturulursun. Susmak istersin, ıslak gözyaşlarınla konuşursun. Aşktan öte silahın olmasa da zamana kafa tutup ayrılıklarla savaşırsın. Ama zamana yenilirsin hep. Defalarca yenilirsin ama savaşırsın bıkmadan usanmadan. Hayat devam ediyor. Her şeye inat ayrılığına inat, takvimler alabildiğince hızlı akıyor mevsimlere doğru.

Sen, uzaklarda bir yerlerde yaşarken; ben alnı ak, yüreği pak sevdamızı yokluğa inat yaşatacağım.

Gün gelecek; dört duvar yalnızlığı üşüşecek yarınlarına. Gün gelecek, gülüşlerin tozlu hatıralara yenik düşüp beni bıraktığın yerlerde tek başına yürüyeceksin. Mavi düşlerine nice ayazlar ortak olup sana karanlıkları hediye edecekler. İçinde saklı kalmış yalnızlığın bir gün adını bilmediğin sokak başında karşına çıkacak. İrkileceksin ama korkma ne olur..Boynunu bükme kör topal yalnızlığa. Hayat denilen ipin ucuna sımsıkı tutun. Güneşe değil; karanlıklara çevir sırtını. Yüzünü ayazlara değil; seni bekleyen mutluluklara döndür. Her ne kadar benden uzak olsan da her gülüşün canıma can katacak, her gözyaşın yaşayan bu cana kefen olacak. Ne olur dayan acıya, pes etme imkansızlığa. Günahlarına kefil, acılarına bedenimle kefen olmuşken sabret yokluğa. Dudaklarınla ölümün şerbetini içmeden önce son kez beni çağır. Ellerini tutmak için ya da dudaklarına sevdanın mührünü bırakmak için değil; senin yerine vuslat şerbetini içip soğuk çınar ağacının gölgesine serilmek için son kez yüreğine çağır beni. Ben ölmeliyim senin yerine. Sen yaşamalısın çünkü. Böyle bir yürek yaşamalı sevgili. Bırak aramıza devasa “ yalnızlık “ girsin. Bırak sevdamız zamanın ayak uçlarında ezilsin Ama nerde olursan ol; baharlarla müjdelenmiş gülüşlerine sarıl. Olur da, bir gün zamana esir düşersen ne olur pes etme. Sürgün yesen de, hayata yüreğinle sımsıkı tutun ne olur. Her şeye inat ben seni seviyor olacağım. Beni bıraktığın yerde seni yüreğimle bekliyor olacağım.

Ve bir gün ; uzaklarda bir yerde hayata bir bedel ödemek zorunda kalırsan sevgili ;

HAYATA CEZASINI GÜLÜŞÜNLE ÖDE….

Senin Aşkından

Ayaklarının altından bir toz düşer mi diye,
Arkandan bir ümit yürüyenler var.
Sana dokunan rüzgar ne zaman gelir Ey Sevgili?
Okyanusun tam ortasında çalıkıp kalmış,
Nefessiz yelkenler, yorgun kaptanlar var.
Azat ettiklerin gidemedi, bir ümit kapının önünde.
Sensizliği ebedi esaret sayan kölelerin var.
Saraylarının önünde çağrını bekliyor bak,
Tacını, tahtını yakıp sana koşacak sultanların var.
Analar, babalar uğruna feda olmadı mı bir bir?
Daha feda olunacak canlar, cananlar var.
Adım adım gezdiğin topraklar bahtiyar En Sevgili,
Ayaklarını öpmemiş daha nice mekanlar var.
Bir gör başını okşadığın çocukların mutluluğunu.
Başları tozlu, avuçlarına hasret nice yetimlerin var.
Seni gören gözler ışıltıya gark oldu, sırrına erdi görmenin
Gözünün yaşı silinmemiş daha bekleyenlerin var.
En güzel şarkısını sana saklıyor bülbül,
Güllerin de senin için ayırdığı bir demet gülü var.

Şair son noktasını koyamadı şiirinin,
İlhamına muhtaç son dörtlüğü var.
Bir sürü eksik renk paletinde ressamların,
Fırçalar bir bir boşluğa vurup duruyor...
Ab-ı Hayat terin'e banıp tamamlanacak resimler var...
Müezzinler'in yetmiyor nefesleri bir duy,
La İlahe İllALLAH'ınla tamamlanacak ezanların var.

Kucağında binlerce şehid gözlerini yummadı mı?
Bak ufuklara mıh gibi çakılmış kalmış
Mübarek ellerini bekleyen açık kalmış gözler var.
Mezarların başında yazısız taşlar, isimsiz ölüler;
Gelip kaleminle ümmetimdir yazarsın diye,
Sabırla bekleyen naaşlar var, ölüler var!..
Ordular dağınık, kumandanlar şaşkın,
Eğeri hazırlanmış başıboş duruyor en önde,
Seninle şaha kalkacak, bembeyaz küheylanın var.

Cehenneme götürüyorlarken günahkarlar saf saf,
İçlerinde dönüp dönüp ardına bakanlar var.
Ne kadar olsalar da günahkar,
Son anda yetişecek peygamberi var.
Dünya döner, şems döner... Aşkınla feza döner,
Daha ellerinden tutup dönecek Mevlana'lar var.
Sevgisi tükeniyor Yunus'un tereddütü bundan,
Sevgisini tazeleyeceği sevgilisine ihtiyacı var.

Var olanlar senin varlığınla vardı...
Her varlığın sana ihtiyacı var.
Sensiz çıkılan yollar yokluğa vardı,
Varlığımızın Sebebi EFENDİM;
ÜMMETİN SANA İHTİYACI VAR!...
Söz-Solist: Taha  Seslendiren: Reha Yeprem

Evlilik Bir Arkadaşlıksa


Evlilik bir arkadaşlıksa başı derde düşen veya yanlış bir şey yapan kadının "Ben şu yanlışı yaptım." diye ilk koşacağı kişi eşi olmalıdır. Kendisinin sevildiğini değerli ve güvende olduğunu hissetmelidir.
Kadın kocasının istediği yemeği yaparken dalgınlıkla yakmıştı. Korkusundan ne yapacağını bilmiyordu. Çünkü eşi gelmek üzereydi ve hazırlayacak bir şeyi de yoktu.
Komşusunun "Bir yemek yakmak için bu kadar korkulur mu?" sözlerine "Siz onu tanımıyorsunuz. Bu evde her şey dediği gibi olmalı aksi takdirde dünyanın çivisi yerinden çıkar." diyordu.
Biraz sonra kocası geldiğinde komşu bağırma seslerini duymamak için kapıları kapatarak en iç odalara kaçmıştı.
İşte böyle!..Kimi erkek evlilikte eşinin üzerine baskı kurup gözünü korkutuyor. Bunu da bir eğitim olarak görüyor.
"Kadın kısmını başı boş bırakmaya gelmez. Dizginleri elinde tutmazsan gün gelip seni dinlemez." diye düşünüyor.
Bir nevi kadını "dur" dediği yerde duracak "koş" dediği yerde koşacak bir yarış atı gibi görüyor.
Halbuki evlilikte erkek para makinesi kadın da yarış atı değildir.
Evlilik paylaşma ve yardımlaşmadır. Daha doğrusu bir anlamda arkadaşlıktır. Böyle düşünen eşlerin hayatında baskı ve korkunun yeri olmaz. Çünkü onları birbirine bağlayan şey sevgi saygı ve güven üçgenidir.
Evlilik ipine sevgi saygı ve güven düğümü atmayanların evlilikleri çabuk bozulur.
Genelde kadın evlilikte başını yaslayacak yumuşak bir omuz ister. Şayet erkek komutan edasıyla eşini emir eri gibi görür koyduğu kurallara uymadığında cezalandırırsa zamanla kendisini değersiz görmeye başlar. Kendine olan öz güvenini yitirir.
Baskı altında kaldığından içine kapanarak depresyona girer.
Oysa mutlu bir evlilikte kadın düşüncelerini çekinmeden eşine anlatabilmeli; eşi "Bu konuda sen ne düşünüyorsun senin fikrin nedir?" demelidir.
Çünkü en güçlü kadın bile güvenebileceği kendisine destek olacak koruyup kollayacak dünyanın fırtınalarından sığınacak sığ bir liman arıyor
Şu bir gerçektir ki düşman tarafından istila edilmiş ülke korkunun pençesinde kıvranır. Her evi bir ülke kabul edersek o ülkede hür yaşayan kadın mutludur. Mutlu kadınsa ülkesinin bağrında yaşayanları mutlu eder. Korku ve baskı topraktan başını çıkaran filizin üstüne düşen kaya gibi kadının maddi ve manevi varlığını ezer.
Evlilikte korku ve baskı değil saygı hakim olmalıdır. Kadın kocasından korkmak yerine saygılı davranmalıdır.
Akıllı erkek eşini baskı ve korkuyla değil saygıyla kendine bağlar. Korku nefreti sevgi ise saygıyı doğurduğundan eşinin ayaklarına prangalar vurmaz. Yüreğini korku ateşinde yakmaz. Gözlerini özgür günlerin hasretiyle uzaklara baktırmaz.
Bilir ki korku dağlarının vahşiliğinde hapsolmayıp sevgi vadisinin hür havasını teneffüs eden kadın mutlulukla coştukça eşini de coşturur. (Alıntıdır)

Hayalinin Gözlerinde Duramadım Sevgili

Üşüyorum:hüzün şarkıları söyleyen bir Sonbaharın zemheriye dönüşmesinin verdiği, fani bir üşüme hissi değil bu sevdiğim ve ellerim buz kesmiş olmasına rağmen, ıssız bir gecede yokluğuna mahkum bir ruhla seni yazarak unutuyorum üşümüşlüğümü...

Yoruldum artık biliyor musun? Tek taraflı bir hayatı omuzlamaktan, hayatın yükü altında ezilmekten; birilerini arayıp sormaktan, anlatamayıp dinlemekten, sevmekten, seni beklemekten, her yeni güne belkilerle başlamaktan, sadece hıçkırıklarımı kendim duymalarımdan yoruldum ve sefaletin zincirleriyle hapsedilmiş bir aşkın yalnızlığında tükendim. Sabret diye diye erittim sabır taşlarını, bir an ümitsizliğe düşsem hayalin çıktı karşıma, gözlerine baktım ve kendimi yerli yerinde bulunca güzel gözlerinde, güç aldım acıların binlerce çeşidine karşı ama sabredecek gücüm kalmadı, hayalinin gözlerinde duramadım sevgili.

Oysaki nasılda ihtiyacım var sana, bilemezsin. Sarılsan bana bir annenin evladına gösterdiği o kutsal şefkatle, başımı göğsüne yaslasam ve yiten ümitlerimin ayak seslerini duysam kalbinin atışında, içine düştüğüm çaresizlikle birlikte sana sımsıkı sarılırken, sıcaklığını hissedip boğazıma düğümlenen ve içimde yankılanan hıçkırıklarımı özgür bırakıp ağlasam. Sen saçlarımı okşasan bir babanın nasırlı elleriyle oğlunun saçlarını okşadığı gibi ve ben içimdeki zehiri nehir misali akıtsam ne güzel olurdu sevgili. Ama yoksun işte ve ben bunların hepsi bir hayalden öteye gidemiyor, ne acı değil mi? Dostlarım, bugüne dek hayatıma giren tüm sevenlerim, değer verdikçe canımı alan sevdiklerimin yokluğu kadar gerçek yokluğun...

O kadar yalan ki insanların gülümsemeleri, o kadar menfaatperest olmuş ki yeryüzünde herhangi bir anı paylaştıklarım, artık alınacak bir canım, bir parçam kalmadığı için bir anda yok oluverdiler. Bir fotoğraf geldi gözlerimin önüme şimdi, kimdi hatırlamıyorum o fotoğrafı çeken, hatırladığım tek şey var ardında akbabanın olduğundan habersiz bir Afrikalı çocuğun çaresizliği ve resmi çeken kişi intihar etmişti sanırım o anı o karede ölümsüzleştirdikten sonra... Çünkü o çocuk ruhunu akbabaya teslim etmişti. Çaresizliğim o Afrikalı çocuğun ki gibi ve azabım o fotoğrafçınınkiyle aynı derecede acı verici, sevdiğimi sunduğum kim varsa sevgili, hepsi birer birer o akbaba gibi olup çıktı. Ama ben şimdiye kadar savaştım hayalinin sayesinde, bir yerlerde var olduğun ümidiyle yaşadım, seni delice sevdim ve yokluğunda bile seni içimde yaşattım her nefes alışımda... Ta ki, bu yazıyı kaleme aldığım şu ana kadar dayanabildim, bu saate kadar sen gelmedin, ruhumu akbabalara teslim ediyorum, gelsen de kurtaramazsın artık...

Herkes bayram sevinci yaşıyordu sevdiğim. Kim bilir sende yaşadın belki, kutlu olsun geçmiş bayramın ve gelecek olan bayramların ve ben bu bayram sabahı yine sessizce ağladım. Her bayramda olduğu gibi Kimsesizdim, çalmadım kimselerin kapılarını, kimsesizliğim kapımı çaldı, kapattım kendimi hücreme, gecenin karanlığına gizlenip çıktım dışarı gece saklar beni diyerek, kimsesizliğimle bayramlaştım, yalnızlığımın elini öptüm, sefaletimi bir tabakta sundum şeker tadında firari ruhuma...

İçini karattım değil mi? Affet beni sevgili, inan ki bunun tek sebebi; kimsesizliğimden, kalabalıklarda bile yalnızlaşmamdan, sefaletimin bana sunduğu çaresizlikten ve bir sen kaldın bu çaresizliğin ortasında tek dayanağım, içimi dökebileceğim, yazarak yaşadığım bir sen varsın, sadece sen anlarsın beni,dilinde zehir zemberek kelimeleri cansız kağıtların bedenine aktarırken sıcaklığını hissettiren ve seni bana getiren kalemimden başka tek sen varsın beni anlayabilen, beni terk etmeyen bir sen kaldın. Affet!

Sonuçta bende insanım, sana toz pembe bir dünya vermek, seninle toz pembe düşler kurmak isterdim. Gerçekliğinle el ele verebilseydim, iyi bir Ferhat olurdum ya da aşk ile yanmaların ötesine geçmiş bir Mecnun olurdum uğrunda, şüphen olmasın. Seninle gezmek isterdim, sen ne istersen alabilmek, gözlerine bakarak geceleri şiirlendirmek isterdim; bir yuvamızın olmasını, çocuklarımızın şen kahkahalarıyla şenlenmek, sen olunca yanımda üzülmelerin bile bir anlamı olurdu eminim. En çok neyi isterdim biliyor musun sevgili? Seni yazmak yerine yaşamak olsaydı kaderimde, ölüm kederlendirmezdi beni, doya doya yaşardım seni ve o an ölümsüzleşirdim.

Kaç zamandır yokum kendimde, kaç zamandır yoksun. Ne ben alışabildim sensizliğe, ne tütün kokusu sinmiş odam alışabildi hayalinsizliğe... İnan çok gücüme gidiyor; öykülerimde can bulan kadınların senin yerine beni sahiplenmesi ve kimsesiz sokaklarda attığım her adımla sen uzaklaşıyorsun sanki, bunu düşündükçe, sensiz kalmak gücüme gidiyor sevgili. Gözlerimi açmak bile istemiyorum, sensiz bir güne başlayacağımı biliyorum ve onulmaz yaralar açıyor ruhumda, gözlerimi açmıyorum bende, tüm dünya beni uykuda biliyor, oysa uykuyu unutalı çok oldu.

Hayalinde can bulan gülüşünü özledim. Kendimde unuttuğum ne varsa bulduğum hayalini özledim. Seni çok özledim, özlemlerim işgal edince yüreğimi, delice bir istekle, Neroncavari bir arzuyla bu şehri yakmak istedim, vazgeçtim daha sonra; eğer ateşe mahkum olursa bu şehir bende yanarım, bilmekteyim yanmaların acısını ama senin bu acıyı bilmeni istemiyorum sevgili. Sen yanmaları bilme, sensizliğimde yanmalarımı bilmediğin gibi... Bilme!

Nasıl da huzursuzum. Evimin çatısına tüneyen bu baykuş, Azrail’in habercisi gibi, ölümün yaklaştığını haber veriyor sanki, annem hastalandı yine, ayağı tutmaz oldu. Ben çaresizim, sefilim ve sefaletime bir aşkla seni dahil etmekten, sonrasında kaybetmekten korkuyorum. Daha bin bir çeşit dert başımda, görsen tanıyamazsın beni, genç yaşta karlar yağdı saçlarıma... Sıkıntılarda sevinçlerin olduğu gibi biz insanlar için. Geçecek elbet bu günler, seni kocaman bir gülümsemeyle karşılayacağım bir gün sevgili. Bekliyorum seni, unutma beklemelerimi. Seni seviyorum.

Ey Yaratıcının Habibi



Ey Yaratıcı'nin habibi, ey sevgililer sevilisi
Bulutlardan yağan yağmur tanesi kadar sevgi göndermek isterdim sana
Gökler gibi gürlemek isterdim seni seviyorum diye
Sonra aşka susayanlari sırıl sıklam yapmak
Bitkilerin yağmuru beklediği gibi sevenin de sevgiliye olan özlemini gidermek isterdim
Arkasından güneş gibi doğmak
Fakat, insanların içini sevgiyle ıslatmak isterdim
Sonra da yanmak
Hatta kül bile olsam bir yudum sevgi isterdim
İsterdimki önce sevgi yağmurlarında sırıl sıklam olmak
Sonra hasret çöllerinde sadece senin için yanmak
Veya senin üzerine düşmüş bir yağmur tanesi olmak
Senin sıcaklığınla kaynamak ve buharlasıp tekrar gökyüzüne çıkmak, sonra tekrar üzerine yağmak isterdim efendim
Bedenini yağmur damlalariyla ıslatmak
Yüreğimi sevgi özlem hasretleri yapmak isterdim
Ama herşeyden önce Efendim
Seni seviyorum diye haykırmak isterdim
Seni Seviyorum

Eda Nur

Ey Kırmızı COCA COLA Kutusu

1661122_465106953611420_1337545846_n
Dev bir kinle bakıyorum sana ey kırmızı COCA COLA kutusu!
Oraya buraya değil tam da bağrıma bağrıma attırdığın bombaların ateşi sarıyor ruhumu!
Düzden bakınca zulüm görüyorum,tersten baktığımda inkarındaki şifreyi!
Zaten ancak Bir Siyonist Zekası'nın işi olabilirdi,
şişesinde "Mekke Ve Muhammed'e Hayır" yazan zehirli sıvıları
Muvahhid Mekke Muhalefeti'ne ve Eşsiz Lider ve Önder Resul Hz.Muhammed'e(s.a.v) sevdalı insanlara içirip sonra buradan gelen Cola-Dolar'larla Müslüman kardeşlerini katletmek iğrençliği…
Ne TANG'ini kabul ediyorum soframa ne CAPPY'ni!


FANTA FANTA FANTA içtiğimde Çanta Çanta Bomba verdiğimi biliyorum lanet olasıca ordularına!
"Susuzluğunu Dinle" diyen sese inat "Filistin'i Dinle" diyor içimden bir ses SPRİTE'nı iterken!
PARLIAMENT pakedine baktığımda şarjör görüyorum , sigarasına baktığımda M-16 veya Uzi mermisini!
Tek bir dal izmarit ile tek bir merminin maliyetinin de satış rakamının da neredeyse aynı olduğunu öğrendiğimde kalakalıyorum!
Bu arada sigara içen insanlara da "Onu içmen kadar efkara sebeb bişi mi var" diye soruyorum!
"Dikkat et! Her içtiğin sigarayla bir mermi sıktırabilirsin bak kardeşlerinin kafasına ama " diye ekliyorum "Radikal" damgası yeme pahasına!
Yahudi PHİLİP MORRİS ve diğerlerinin paketlerinin üstündeki aslanlara da,
PEUGOT marka arabaların üstündeki aslanlara da kafam takılıyor!
Çünkü ben onlara bakınca,Allah'ın Aslanı Hamza'nın katillerini ,
Resul'un Aslanı Ali'nin hainlerinin zihniyetlerini görüyorum!...
PEUGOT hızlı kaçarmış!...Azap meleklerinin zaman mefhumu bile yokken kim nereye kaçıyor,gülüyorum..
VOLVO dünyanın en güvenlisiymiş!...İsrail'e gidecek paraları verip içine binildiğinde direkt ateşe giden araba nasıl güvenli olur merak ediyorum!...
En az siyon kardeşlerinin sembolu aslan kadar tehlikeli olduğunu biliyorum NESTLE'nin ambalajındaki güvercinin…NESTLE'nin çikolatasını,gofretini mi yemişim ki NESTLE SUyunu içeyim!
Su demişken; 'COCA COLA'nın bırak kolasını ne TURKUAZ ne DAMLA SUyu'nu içmiyorum!...
Baktım ki ALGİDA'nın arkasında UNİLEVER yazıyor,almam efendim almıyorum!
Bula bula MAGGİ çorba mı içmişim ki sonrasında LİPTON'unu, NESCAFE'sini icecegim?
NESCAFE'den ve JACOBS'tan çıkan dumanla Gazze'den ve Bağdat'tan yükselenin benzerliğini fark edemeyecek kadar da saf değilim!

Irak,Filistin,Çeçenistan,ordan,burdan değil hiçbir yerden ve hiçbir şeyden verdikleri haberlerinde güvenmiyorum CNN'e,NTV'ye,REUTERS'e!...
Huy işte!Hucurat üstü müydü "Hucurat 6" mı ne?!...
FOX,adı gibi tilkilik yaptı,TGRT'yi alıp Yahudi-Neocon birliğini Türkiye'de bir medya sahibi daha yapmakla…
Malum,sadece iki hafta var HÜRRİYET GAZETESİ ve İSRAİL'in doğum günleri arasında…Rastlantı işte…
NTV'nin ve GARANTİ'nin sahipleri Şahenk'ler de AMERIKAN-İSRAİL ortağı GENERAL ELECTRİC'le el sıkışmışlar bir de…
Duy da inanma!...Oku da inanma!...
Evet Evet ! Budur !
Oku ama asla inanma!...Duy ama asla inanma!...
Bir de NATIONAL GEOGRAPHIC var ki Yahudi Darwin'izm'in Türkiye Temsilciliği sanki!O da Şahenk'lerin…Seyrettirmiyoruz çocuğumuza!
NİKE..LEE …ADİDAS-SOLOMON veya LEVİ'S…Giymiyoruz ve giymeyeceğiz!
UNİLEVER… PROCTER&GAMBLE…JOHNSON&JOHNSON kokmuyoruz ki L'OREAL,VİCHY , LANCOME veya ARMANİ sürünelim!
"Bu TİMBERLAND ile şu DOCKERS çok güzel dururdu üzerinizde" diyen tezgahtara aldırmıyoruz…"TİMBERLAND İtalyan, DOCKERS Alman'dı ama ikisini de Amerikalı Yahudiler aldı ve biz onlardan alışveriş yapıp Müslüman kardeşlerimize ihanet etmiyoruz" diyerek şoktaki tezgahtarı bırakıp dükkandan çıkıyoruz!
Gelirinin tamamına yakınını düzenli olarak İsrail'e gönderen şirketler listesindeki MARKS&SPENCER'a ibretle bakıyorum!

PHİLİPS'ten, IBM'den, NOKİA'dan başka tercih edilebilecek teknoloji kalmadı mı diye düşünüyorum…
Zira,dayanışmaları ve sonuçları gözümüzü yaşartıyor! Kanımızı döküyor! İşte bundan dolayıdır ki;
Müslüman kardeşlerimizle rabıtalarımız baki,muhabbetkar tasavvurları gönüllerimizin bembeyaz listelerinde daimi olmalı ama emperyalist zalimlerin markaları her zaman kara listelerimizde kalmalı!

Bu kara listelerdekilere para ve moral vermiyoruz ve vermeyeceğiz!
YAŞASIN BOYKOT KARDEŞLİĞİMİZ!
"Ali'nin"…"Ömer'in"… "Ahmed'in…"diye marka yapsan gülüp geçecek ümmetin YAKUB'UN veya LEVİ'nin veya MC DONALD'ın deyince yağmalarcasına rağbetini anlamıyorum!
Ne Osmanlı Mutfağı diye koca bir sofrası olan kadim milletimin ne de yetmiş çeşit baharatla yedi yüz çeşit yemek çıkartan Arap kavminin MC DONALD'S ve BURGER KİNG Hayırseverliğini çözemiyorum!...
Tek bildiğim hamburger arası zulüm yemediğim!...
Bir de dalga geçer gibi "Ateş Seni Çağırıyooor" diye kampanya yapıyor elin gavuru da hala yiyor bizim Ayşe veya Ali!
Siz…Biz…Hepimiz…Kardeşlerimize saldıranlara,namuslara goz dikenlere para ve moral vermiyoruz ve vermeyeceğiz!
YAŞASIN BOYKOT KARDEŞLİĞİMİZ!
Alışveriş yapacak bir tek Fransız Yahudileri'nin CARREFOUR'u mu kaldı dediğimde arkadaşımın yüzündeki şaşkınlığı unutamıyoruz!
Yoksa bizim ferasetsizliğimizden ve basiretsizliğimizden başka sermayeleri mi var sanıyorsunuz?
Durumlar üstü kabul ederek düzenli kıldığı namazlarında günde beş defa uluslar arası çıkış yaparak Kabe'ye yönelen bizler…
Her Ettehıyyatü'nün aleyna'sında…Her Rabbena atina'sında kardeşlerini hatırlayan bizler…
Sizler…Bizler…Hepimiz…
Rabbimiz Allah'ın düşmanlarına ve Peygamberimiz Hz.Muhammed'in inkarcılarına para ve moral vermiyoruz ve vermeyeceğiz!
Bu yaptığımızı da kınayanın kınamasından korkmadan veya şaşıranın şaşkınlığına aldırmadan yapacağız , yayacağız ve tavsiye edeceğiz!
"Az" alınmasını değil "hiç" alınmamasını sağlayacağız!
Biz,para verip sonra bu parayla yakılacak yıkılacak el değil siyon aslanının pençesini kıracak eliz!

Yüzü Simsiyahtı


Yüzü simsiyahtı Ama kendisi boyamamıştı ki! Kaldı ki, kalbi bembeyazdı. Buna rağmen onu basite alanlar vardı. Dedi ki:

– Ya Resûlallah, yüzümün siyahlığı cennete girmeme mani midir?

– Asla!

– O halde beni niçin insanlar hor görüyorlar,kimse bana niçin kızını vermiyor?

– Amir bin Veheb’in evine git ve “Resûlullah selamı var, kerimeni bana nikahlamanı emretti” de.

Siyah yüzlü genç hemen adrestedir. Kızın yanında babaya selamı aynen tebliğ eder ve teklifi de açıkça anlatır.

Baba kızgın, hemen reddeder. Ancak, teklifi dinleyen kızcağız babasını ikaz eder:

– Babacığım, vahiy gelir de sonra seni mahcup eder.Ne biliyorsun bu olayı Rabbimin emretmediğini? Efendimiz (sav)’in o emri tebliğ buyurmadığını? Hemen git, Resûlullah’tan özür dile ve beni o gence nikâhla. Resûlullah’ın uygun bulduğunu ben de uygun bulurum.

Kızının ikazıyla mescide koşan baba özür diler:

– Söylediğinin doğru olup olmadığını bilmiyordum.Demek ki doğruymuş. Kızımı verdim. Şu anda nikahlısıdır.

Efendimizin gence emri:

– Git, evini hazırla, aile oturacak şekilde döşe.

– Benim ev döşeyecek tek dirhemim bile yok!..

– Öyle ise Ali’ye, Osman’a, Abdurrahman bin Avf’a git. Onlar sana ikişer yüz dirhem versinler.

Uçarcasına gider. Onların her biri, emredilenden fazla yardımda bulunurlar ve sıra çarşının yolunu tutmaya gelmiştir. Bir ev hazırlamak için gerekli para elde mevcut. Hele zevcesi, ümidinin de üstünde bir azizedir âdeta...

Çarşı yolunda hızla giderken kulağına bir ses gelir.Önce anlayamaz, duraklar ve nefesi kesilircesine dinler. Evet, evet yanlış anlamamıştır, doğrudur. Ses herkese ilan etmektedir:

– Ey kendini Allah’a asker bilen Müslümanlar!

Derhal atınıza binin, cihada yönelin. Ordu mescidin dışında beklemektedir. Siz böyle gün için varsınız dünyada! Düşman ani baskın yapacak!

Şimdi ne olacak?.. Cihada mı gitsin, evlenmeye mi?..Yönünü hemen değiştirir, demirciler çarşısına gider.İlk işi bir kılıç, sonra bir zırh, daha sonra da bir at almak olur. Elindeki paranın hepsini de harcamıştır.Ama cihad için lazım olan silahını da tamamlamıştır...

Sıçradığı atının üzerinde kuş gibi uçar, bekleyen orduya toz duman içinde karışır.

– Bu genç, herhalde Bahreyn’den gelen biridir, derler.Ancak onun siyahlığını fark eden Resûlullah Aleyhisselam:

– Sen Saad mısın? buyurur.

– Evet, deyince de dua eder:

– Ceddine saadetler!..

Kumlu çöllerden geçilir, tozlu yollardan gidilir ve nihayet düşmanla müthiş bir savaş başlar... Herkes cesaretle ileri atılır. Ama içlerinden biri herkesten de cesaretle atılır; saldırdığı tarafın adamlarını sağa sola püskürtür. Neden sonra meydan sakinleşir,düşman kaçmış, müşrikler yok olmuşlardır. Şehitler tespit edilirken, bir ses:

– Allahü Ekber! Evlenmek üzere olan Saad da şehit!

Efendimiz onun cesedi başına gelir, mahzun şekilde bakar:

– Seni Havz-ı Kevserimin başında bekleyeceğim!

Bir hayret nidası daha:

– Allahü Ekber!

Sonra döner, oradakilere hitap eder:

– Kılıcını, mızrağını ve atını alın, kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin. Babasına da deyin ki:

– Kızını vermekte tereddüt ettiğin siyah yüzlü gence Allahü Teâla cennet hurilerini lâyık gördü!

Ve hayret nidaları birbirini takip eder:

– Allahü Ekber! Allahü Ekber!..