Seni seven, senin gibi olmalı.
Ve senin gibi sultânım, Allah’a kul olmalı.
Namaz, gözünün nuru...
Sen namaz için mihrâba yaklaşınca,
Yüz yirmi dört bin peygamber geçer sağına,
Solunda Ashâb-ı güzîn
Ve saf saf melekler...
Sonra milyonlarca veli
Edeple ardına geçer.
Müminler sıra sıra...
Canlı cansız tüm varlık...
Sen namazdasın
Ve kainat ardında...
Uzanır öpülesi ellerin.
O nurlu ellerin
Rahmân’ın dergâhına uzanır.
İsteyen sensin; veren Allah!
İste sen,
“Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın.”
Sen iste ki
Allah’a yakarışın yüreklerimizi yaksın
Sen iste ki,
Âlemler sesini sesine katsın;
“Ver, ne olur Allah’ım!
Habib’in ne istiyorsa bize de ver Allah’ım!”
Seni seven, senin gibi olmalı
Senin gibi sultanım, Yiğit olmalı
Hani geceydi, Medine’de bir geceydi,
Karanlığın bile kanını donduran
Bir ses duydu insanlar!
O sesin ürpertisini ancak duyanlar anlar.
Medine halkı korkuyla sokaklarda
Herkes sesin geldiği yöne doğru bakar da
Bir adım bile atamaz.
Ebubekir de atamaz
Ömer de Ali de…
Ve işte tam o an
Sen çıkarsın karanlıklardan
Sesin geldiği yerdesin
Beyaz bir atın üzerindesin
Boynunda kılıcın
Endişe edecek bir şey yok dersin
Sahabeye göre sen
Yiğit üstü yiğittin
Ali’ye göre sen yiğitler üstü yiğit
Öyle diyor velilerin babası
Savaşlarda Hazreti Peygamber kadar
Düşmana yaklaşan bir kimse bulunmazdı
Bir çok defa başımız sıkıntıya girince,
Ve dağılınca ordu bir adım bile gerilemezdi O
Atı düşmana yaklaşırken
O’nun sesi yükselirdi
Nereye kaçıyorsunuz!
Ben Allah’ın Resuluyüm
Abdülmuttalip oğlu Abdullah oğlu Muhammedim
Sen yiğit üstü yiğittin
Seni seven senin gibi olmalı
Ve senin gibi sultanım
Cömert olmalı
Sen halkın faydalanması için
Esip duran rüzgardan daha cömerttin
Dünyalık bir şey istense senden
Asla olmaz demezdin
Çünkü sen infakla emrolunmuştun
Yoksulluktan korkmazdın
Kim bilir kaç geceyi aç olarak geçirdin
İsteseydin dağlar yürürdü yanında
İsteseydin sana cennet sofraları açardı Hz. Meryem
Sen isteseydin
Ebu Talip’in sofrası gibi
Senin uzanmadığın yemeğe hiç kimse uzanmazdı
Senin oturmadığın sofralara
Oturmazdı hiç kimse
Ama sen kim bilir kaç gece
Açlığından uyuyamadın
Çünkü sen öylesine cömerttin
Bir gün Bilal’in evini şereflendirmiştin
Bilal odanın bir köşesinde hurma biriktirmişti
Bu nedir diye sormuştun ona
Hurmadır Ya Resulallah !
Senin misafirlerin için saklıyorum demişti.
Ve sen konuştun sonra
Öyle bir konuştun ki
Sesin dalga dalga, asırlara çarpa çarpa
Bilallere ulaştı
İnfak et Bilal, infak et!
Arşın Rabbi eksiltir diye korkma!
Sen cömert üstü cömerttin
Seni seven senin gibi olmalı
Senin gibi Sultanım
Ümmetine düşkün olmalı
Ümmeti diye doğdun
Kendi nefislerimizden bir Rasuldün
Günah işlememiz hep güç geldi sana
Bize pek düşkün
Mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametliydin.
Sadece mübarek nazarlarınla büyüyenlere değil
Sonradan gelecek ümmetini de düşündün
Ya Rasulallah!
Bir gün arkadaşlarını selamladığında buyurmuşsun:
Sizler şahit olun ki
Kıyamete kadar bana tabi olacak müminlere de selam!
Selamın geldi bize
Cana can katan selamın geldi
Ve şimdi bizden de sana selam
Selam senin üzerine olsun ey Allah’ın Habibi!
Selam senin üzerine olsun ey Allah’ın Rasulu!
Ve selam olsun Al ve Ashabına!
Sahabe seni gördü,
Seni sevdi ve yüceldi
Bizse seni sevenleri gördük
Adın anılınca yaşaran gözler gördük
Allah denilince sararan yüzler gördük
Tesellimiz bu oldu...
Ve asıl tesellimiz Ya Rasulallah
Sen ki bu kadar merhametlisin
Bu kadar cömertsin
Bu kadar düşkünsün bize
Ya seni yaratan Allah?
Seni merhametli yaratan Allah
Seni merhametle yaratan Allah
Nasıl merhametlidir?
Nasıl cömerttir?
Nasıl kullarına düşkündür?..
Dursun Ali Erzincanlı
Sen Yoktun
Yigitlerin vardi.
Ölmek için yarisan yigitler...
Hele bir enesin vardi senin.
Enes bin malik...
Uhut'ta öldügünü duyunca arkadaslarina,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormustu.
Onlar da
'Allah'in Rasulü öldürülmüs deyince
Enes kükremis:
' Peki o öldükten sonra yasayip da ne yapacaksiniz?
Kalkin ve O'nun gibi ölün! Demisti.
Ve savasin en yogun oldugu yerde sehit düsmüstü.
Hem de ne sehit ey nebi!
Vücudu yaralardan taninmaz haldeydi.
Kizkardesi ancak parmaklarindan tanidi onu...
Musab Bin Umeyr'in vardi senin.
Uhut'ta sancagini tasiyan.
Öyle bir askla sana bagliydi ki
Allah o gün melekleri Musab'in suretinde indirdi.
Ebu hureyren vardi...
Acikinca mescidin önünde durur sana bakardi.
Sen anlardin,
Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin...
Dursun Ali Erzincanlı
Ölmek için yarisan yigitler...
Hele bir enesin vardi senin.
Enes bin malik...
Uhut'ta öldügünü duyunca arkadaslarina,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormustu.
Onlar da
'Allah'in Rasulü öldürülmüs deyince
Enes kükremis:
' Peki o öldükten sonra yasayip da ne yapacaksiniz?
Kalkin ve O'nun gibi ölün! Demisti.
Ve savasin en yogun oldugu yerde sehit düsmüstü.
Hem de ne sehit ey nebi!
Vücudu yaralardan taninmaz haldeydi.
Kizkardesi ancak parmaklarindan tanidi onu...
Musab Bin Umeyr'in vardi senin.
Uhut'ta sancagini tasiyan.
Öyle bir askla sana bagliydi ki
Allah o gün melekleri Musab'in suretinde indirdi.
Ebu hureyren vardi...
Acikinca mescidin önünde durur sana bakardi.
Sen anlardin,
Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin...
Dursun Ali Erzincanlı
Onlar
Onlar, tövbeyi Hz.Adem’den öğrendiler
“Ben pişmanım” demeyi…
Tekrar günaha dönmemeyi,
Âdem’den öğrendiler.
Cahiliye devrinin,
Denizler gibi köpüren küfründen kaçıp
Nuh’un gemisine biner gibi girdiler İslâm’a
Çoluk-çocuk demeden,
Demeden Ana-baba…
Halîl-ür Rahman’dan öğrendiler sadâkati
Hayatlarının baharında
Tebessüm ederek girdiler ateşe
İster gülistâna dönsün,
İsterse nâra…
Nefislerini kurban edip Allah’a
Ve aldırmadan alevlerin yalımına
“Hasbiyaallah!” dediler.
Şimdi yüreklerimizde ayak izleri;
Mâkâm-ı İbrâhim gibi…
Beşiklerini sallamadı nehirler
Bir Asiye kucağında büyümediler
Mahrumdular Nil’e boyun eğdiren âsâdan
Ama, boyun eğmemeyi öğrendiler Hz Musa’dan.
Secdeye kapanmayı Tûr-i Sinâ bildiler.
İffeti, Hz. Yûsuf’tan öğrendiler.
Önce koparıldılar baba ocağından,
Kuyu gibi karanlık dehlizlere girdiler,
Kardeş eliyle…
Yılmadılar…
Yolları saraylara çıkmadı.
Yılmadılar!
Kaç kez dünya tüm güzelliğiyle davet etti onları.
Yûsuf gibi;
“Ben Allah’tan korkuyorum!” dediler.
Bir gelin edâ ve hayasıyla yaşadılar hayatı.
Çünkü onlar iffeti, Hz.Yûsuf’tan öğrendiler.
Kör testereyle biçilmek mi gerek sevgilinin uğrunda
Ölmek mi gerek “of!” bile demeden.
Candan geçmek mi ağaç kovuklarında
Düşünmeden, tereddüt etmeden
Gülümsediler ölüm meleğine
Ve Hz. Zekeriyya’nın gidişi gibi gittiler.
Çünkü onlar ölürken bile yiğittiler!
Davut’un eli gibiydi elleri
Demirden yürekleri
Pamuğa çevirdiler.
Bir ayet inince gökten
Semina ve edeana dediler.
Gözyaşıyla karşıladılar vahyi.
Onlar ağlamayı Hz. Davut’tan öğrendiler.
Damarlarında Eyyub’un sabrı dolaştı, kan gibi.
Hz. Yakub’un şükrü,
Taht kurdu yüreklerine, Hakan gibi…
Ve can gibi,
Candan daha aziz bildiler,
Bir yaprak gibi döküldüler.
Hz.Meryem’in iffetli bakışlarından,
İsa Mesih’in masum göz yaşlarından
Süzülerek geldiler.
Onlar Kainattan seçilmiş
Ve Kâinatın Efendisi’ne sunulmuş
Bir demet güldüler.
Onlar yücedir.
Çünkü rehberleri,
Âlemlerin rahmet sebebi
O’nun nazarlarıyla yüceldiler.
Sahabe oldular.
Tüm makamları, mevkileri yüreklerinden söküp
Sâde bir kul oldular.
Çünkü onlar Allah’a kul olmayı
Rasul-i Ekrem’den
Âlemlerin İncisinden
Kulluğun birincisinden öğrendiler.
Ne öğrendilerse O’ndan öğrendiler
Çünkü O, gerçekleşen rüyaydı.
O, Habîb-i Kibriyâ’ydı.
O, Muhammed Mustafa’ydı!
Salat ve selam olsun O’na
Ve peygamber kardeşlerine.
Selam olsun Meleklere
Ve O’nun keremli Ehl_i Beyt’ine
Selam olsun o güzîde ashâbına.
Ve ruhlarımız feda olsun O’na,
Ve O’nun nurlu yoluna…
Dursun Ali Erzincanlı
“Ben pişmanım” demeyi…
Tekrar günaha dönmemeyi,
Âdem’den öğrendiler.
Cahiliye devrinin,
Denizler gibi köpüren küfründen kaçıp
Nuh’un gemisine biner gibi girdiler İslâm’a
Çoluk-çocuk demeden,
Demeden Ana-baba…
Halîl-ür Rahman’dan öğrendiler sadâkati
Hayatlarının baharında
Tebessüm ederek girdiler ateşe
İster gülistâna dönsün,
İsterse nâra…
Nefislerini kurban edip Allah’a
Ve aldırmadan alevlerin yalımına
“Hasbiyaallah!” dediler.
Şimdi yüreklerimizde ayak izleri;
Mâkâm-ı İbrâhim gibi…
Beşiklerini sallamadı nehirler
Bir Asiye kucağında büyümediler
Mahrumdular Nil’e boyun eğdiren âsâdan
Ama, boyun eğmemeyi öğrendiler Hz Musa’dan.
Secdeye kapanmayı Tûr-i Sinâ bildiler.
İffeti, Hz. Yûsuf’tan öğrendiler.
Önce koparıldılar baba ocağından,
Kuyu gibi karanlık dehlizlere girdiler,
Kardeş eliyle…
Yılmadılar…
Yolları saraylara çıkmadı.
Yılmadılar!
Kaç kez dünya tüm güzelliğiyle davet etti onları.
Yûsuf gibi;
“Ben Allah’tan korkuyorum!” dediler.
Bir gelin edâ ve hayasıyla yaşadılar hayatı.
Çünkü onlar iffeti, Hz.Yûsuf’tan öğrendiler.
Kör testereyle biçilmek mi gerek sevgilinin uğrunda
Ölmek mi gerek “of!” bile demeden.
Candan geçmek mi ağaç kovuklarında
Düşünmeden, tereddüt etmeden
Gülümsediler ölüm meleğine
Ve Hz. Zekeriyya’nın gidişi gibi gittiler.
Çünkü onlar ölürken bile yiğittiler!
Davut’un eli gibiydi elleri
Demirden yürekleri
Pamuğa çevirdiler.
Bir ayet inince gökten
Semina ve edeana dediler.
Gözyaşıyla karşıladılar vahyi.
Onlar ağlamayı Hz. Davut’tan öğrendiler.
Damarlarında Eyyub’un sabrı dolaştı, kan gibi.
Hz. Yakub’un şükrü,
Taht kurdu yüreklerine, Hakan gibi…
Ve can gibi,
Candan daha aziz bildiler,
Bir yaprak gibi döküldüler.
Hz.Meryem’in iffetli bakışlarından,
İsa Mesih’in masum göz yaşlarından
Süzülerek geldiler.
Onlar Kainattan seçilmiş
Ve Kâinatın Efendisi’ne sunulmuş
Bir demet güldüler.
Onlar yücedir.
Çünkü rehberleri,
Âlemlerin rahmet sebebi
O’nun nazarlarıyla yüceldiler.
Sahabe oldular.
Tüm makamları, mevkileri yüreklerinden söküp
Sâde bir kul oldular.
Çünkü onlar Allah’a kul olmayı
Rasul-i Ekrem’den
Âlemlerin İncisinden
Kulluğun birincisinden öğrendiler.
Ne öğrendilerse O’ndan öğrendiler
Çünkü O, gerçekleşen rüyaydı.
O, Habîb-i Kibriyâ’ydı.
O, Muhammed Mustafa’ydı!
Salat ve selam olsun O’na
Ve peygamber kardeşlerine.
Selam olsun Meleklere
Ve O’nun keremli Ehl_i Beyt’ine
Selam olsun o güzîde ashâbına.
Ve ruhlarımız feda olsun O’na,
Ve O’nun nurlu yoluna…
Dursun Ali Erzincanlı
Habibullah'ı Sevmek
Habibullah’ı sevmek
Hz. Amine gibi…
Son nefesinde elinden şefkatle tutup
Seslenmişti O’na;
Ey dehşetli ölüm okundan,
Allah’ın yardım ve ihsanıyla,
Yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu!
Allah, seni aziz ve devamlı kılsın,
Eğer rüyada gördüklerim doğruysa,
Sen, Celal ve İkram sahibi olan Allah tarafından,
Ademoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere,
Peygamber gönderilecesin.
Sen, ceddin ibrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin.
Allah, seni putlardan ve putperestlikten koruyacak ve alıkoyacaktır.
Her yaşayan ölür her yeni eskir,
Evet, bende öleceğim,
Fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir.
Çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş,
Arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum.
Ve huzurla kapanan anne gözleri…
Ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri.
Seneler sonra,
Bir sefer dönüşünde
Ebva’dan geçerken
Aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu,
O’nun ağladığını görünce Sahabe de ağlamaya başladı.
Ve gözyaşlarının sebebini söyledi;
“Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım.”
Habibullah’ı sevmek
Necaşi gibi
Habeşistana hicret eden mekkeli müslümanları dinleyince kendini tutamadı,
Sizi ve yanından geldiğiniz zatı tebrik ederimki,
O Allah’ın Resulu’dur.
Zaten biz onun vasıflarını kitabımız olan incilde okumuştuk.
O peygamberi Meryem oğlu isada insanlara müjdelemişti.
Allah’a yemin olsunki eğer o benim ülkemde bulunmuş olsaydı
Ayakkabılırını taşır ayakları yıkardım.
Rasulullah’ı sevmek
Varaka bin nevfel gibi
Duyunca hira nur dağındaki geceyi
İhtiyar bir haykırışa döndü kelimeler.
Kuddüs kuddüs bu gördüğün melek
Yüce Allahın musa peygambere gönderdiği
Ruhul kudusdür, Namusu ekberdir.
Sen ise bu ümmetin peygamberisin.
Ah ne olurdu yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım.
Kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydı.
Eğer, senin davet gününe yetişirsem bütün gücümle sana yardım edicem.
O yetişemedi, davet gününe
Ama yetişenler vardı
Çkeridekten filize daldan meyveye doğru yetişenler vardı.
Ashab vardı.
Habibullahı sevmek
Ashab-ı güzin gibi
Ama hangi birini örneklesin zaman
ehli beyti mi, aşarei mübeşşereyimi,ensarımı, muhacirimi;
Ashab-ı güzin’ e örnek Ammar bin yasir olsun.
Babası ve annesi islamın ilk şehitleri
Ammar bin yasir’e islam’a girdi diye çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor.
O kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor.
Bir başka işkence,
Ateşle dağlanıyor Ammar,
Küfre zorlanıyor ve Ammar bu azaptan gözünü açınca
Efendimizin yanında buluyor kendini,
İşkencenin her türlüsünü tattık ya Rasulallah diyor.
Önce peygamber duası;
“Allahım; Ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma.”
Sonra peygamber müjdesi,
ey Ammar sen bu işkencelerle ölmiyeceksin,
Uzun bir müddet yaşıycaksın,
Senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olucak.
Sevmek Habibullah’ı
Ashab-ı güzin gibi…
Dursun Ali Erzincanlı
Hz. Amine gibi…
Son nefesinde elinden şefkatle tutup
Seslenmişti O’na;
Ey dehşetli ölüm okundan,
Allah’ın yardım ve ihsanıyla,
Yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu!
Allah, seni aziz ve devamlı kılsın,
Eğer rüyada gördüklerim doğruysa,
Sen, Celal ve İkram sahibi olan Allah tarafından,
Ademoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere,
Peygamber gönderilecesin.
Sen, ceddin ibrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin.
Allah, seni putlardan ve putperestlikten koruyacak ve alıkoyacaktır.
Her yaşayan ölür her yeni eskir,
Evet, bende öleceğim,
Fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir.
Çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş,
Arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum.
Ve huzurla kapanan anne gözleri…
Ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri.
Seneler sonra,
Bir sefer dönüşünde
Ebva’dan geçerken
Aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu,
O’nun ağladığını görünce Sahabe de ağlamaya başladı.
Ve gözyaşlarının sebebini söyledi;
“Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım.”
Habibullah’ı sevmek
Necaşi gibi
Habeşistana hicret eden mekkeli müslümanları dinleyince kendini tutamadı,
Sizi ve yanından geldiğiniz zatı tebrik ederimki,
O Allah’ın Resulu’dur.
Zaten biz onun vasıflarını kitabımız olan incilde okumuştuk.
O peygamberi Meryem oğlu isada insanlara müjdelemişti.
Allah’a yemin olsunki eğer o benim ülkemde bulunmuş olsaydı
Ayakkabılırını taşır ayakları yıkardım.
Rasulullah’ı sevmek
Varaka bin nevfel gibi
Duyunca hira nur dağındaki geceyi
İhtiyar bir haykırışa döndü kelimeler.
Kuddüs kuddüs bu gördüğün melek
Yüce Allahın musa peygambere gönderdiği
Ruhul kudusdür, Namusu ekberdir.
Sen ise bu ümmetin peygamberisin.
Ah ne olurdu yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım.
Kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydı.
Eğer, senin davet gününe yetişirsem bütün gücümle sana yardım edicem.
O yetişemedi, davet gününe
Ama yetişenler vardı
Çkeridekten filize daldan meyveye doğru yetişenler vardı.
Ashab vardı.
Habibullahı sevmek
Ashab-ı güzin gibi
Ama hangi birini örneklesin zaman
ehli beyti mi, aşarei mübeşşereyimi,ensarımı, muhacirimi;
Ashab-ı güzin’ e örnek Ammar bin yasir olsun.
Babası ve annesi islamın ilk şehitleri
Ammar bin yasir’e islam’a girdi diye çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor.
O kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor.
Bir başka işkence,
Ateşle dağlanıyor Ammar,
Küfre zorlanıyor ve Ammar bu azaptan gözünü açınca
Efendimizin yanında buluyor kendini,
İşkencenin her türlüsünü tattık ya Rasulallah diyor.
Önce peygamber duası;
“Allahım; Ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma.”
Sonra peygamber müjdesi,
ey Ammar sen bu işkencelerle ölmiyeceksin,
Uzun bir müddet yaşıycaksın,
Senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olucak.
Sevmek Habibullah’ı
Ashab-ı güzin gibi…
Dursun Ali Erzincanlı
Ummanında Kaybolduğum Nursun
Umma'nımda Kaybolduğum NURSUN.
Mecnun'un Leyla'da aradığı, yandığı,
Çöllerde kana kana yudumladığı Senin sevgindi.
Annesiz bir çocuğun Anne diye uzandığı,
Babasız gecelerde Baba diye andığı Sensin.
Soğuk ve insaf bilmez yanlızlıklarda hangi hasta vardır ki;
Gözyaşı döksün de o yaşlar senin avucuna damlamasın?
Hangi masum, hangi mazlum vardır ki?
O merhamet deryası yüreğini sığınak yapmasın...
Ey Sultan-ı Levlâk! Kardanadamıyla güneşe çalım satan
Bir çocuğa bakar gibi baktın bize.
Sağnak yağmur altında ateş yakan bir yolcuyu
İzler gibi izledin.Bilmiyorlar Allah'ım dedin;
Bilselerdi yapmazlardı...
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na;
Varlıklar adedince Selam Sana, Sâlât Sana...
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Her akşam gurûbla ayrılan heyecanın kucağında görünensin.
Bırak kırkikindi yağmurları saçlarında gezinsin.
Sensizlikten yorgun düşmüş bakışları avuçlayıp
Semaya ser ve öylece kal.
Sığındığın Rahman'ın Sırdaşı Olarak.
Ben geçici hazların sardığı bedenimde
O beden tabutunun en derininde
Nefsimin esiriyim.Ama SEN:
Ummanında Kaybolduğum Nursun
Azaba ramak kalmış şu dakikalarda
Beni Hayalinle korursun.
Aranan yine SENSİN Saikalarda,
Kutsî perdelerin kalktığı anlarda, Özlemimsin SEN.
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Gölgen vurur düşlerimin yazgısına.
Ben O Nurla Kutsîliği tadarım.
Yüzümde meltemlerden arda kalan serinlik,
Muhabbet; sabahlayan hislerimin en ücra köşesinde
Düşmanım benlik; yalnızca bir benlik.
Yoluma set çeken ve SENİNLE kaybolan basitlik.
Düşündüğünü zincire vuran benim.
Şafakla kaybolan benim.
Ve ellerim SANA uzanır
Ey Sultan-ı levlâk!
Düşmanını elleriyle besleyen bir insana bakar gibi baktın bize,
İlâcını ateşe atan bir hastayı izler gibi izledin.
Bilmiyorlar Allah'ım dedin, bilselerdi yapmazlardı.
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na...
Varlıklar adedince selam SANA, sâlât SANA:
Mecnun'un Leyla'da aradığı, yandığı,
Çöllerde kana kana yudumladığı Senin sevgindi.
Annesiz bir çocuğun Anne diye uzandığı,
Babasız gecelerde Baba diye andığı Sensin.
Soğuk ve insaf bilmez yanlızlıklarda hangi hasta vardır ki;
Gözyaşı döksün de o yaşlar senin avucuna damlamasın?
Hangi masum, hangi mazlum vardır ki?
O merhamet deryası yüreğini sığınak yapmasın...
Ey Sultan-ı Levlâk! Kardanadamıyla güneşe çalım satan
Bir çocuğa bakar gibi baktın bize.
Sağnak yağmur altında ateş yakan bir yolcuyu
İzler gibi izledin.Bilmiyorlar Allah'ım dedin;
Bilselerdi yapmazlardı...
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na;
Varlıklar adedince Selam Sana, Sâlât Sana...
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Her akşam gurûbla ayrılan heyecanın kucağında görünensin.
Bırak kırkikindi yağmurları saçlarında gezinsin.
Sensizlikten yorgun düşmüş bakışları avuçlayıp
Semaya ser ve öylece kal.
Sığındığın Rahman'ın Sırdaşı Olarak.
Ben geçici hazların sardığı bedenimde
O beden tabutunun en derininde
Nefsimin esiriyim.Ama SEN:
Ummanında Kaybolduğum Nursun
Azaba ramak kalmış şu dakikalarda
Beni Hayalinle korursun.
Aranan yine SENSİN Saikalarda,
Kutsî perdelerin kalktığı anlarda, Özlemimsin SEN.
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Gölgen vurur düşlerimin yazgısına.
Ben O Nurla Kutsîliği tadarım.
Yüzümde meltemlerden arda kalan serinlik,
Muhabbet; sabahlayan hislerimin en ücra köşesinde
Düşmanım benlik; yalnızca bir benlik.
Yoluma set çeken ve SENİNLE kaybolan basitlik.
Düşündüğünü zincire vuran benim.
Şafakla kaybolan benim.
Ve ellerim SANA uzanır
Ey Sultan-ı levlâk!
Düşmanını elleriyle besleyen bir insana bakar gibi baktın bize,
İlâcını ateşe atan bir hastayı izler gibi izledin.
Bilmiyorlar Allah'ım dedin, bilselerdi yapmazlardı.
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na...
Varlıklar adedince selam SANA, sâlât SANA:
SEN İÇİMDE YANAN TATLI BİR KORSUN,
VE SEN UMMANINDA KAYBOLDUĞUM NURSUN...
VE SEN UMMANINDA KAYBOLDUĞUM NURSUN...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bir gün efendimiz Hz.Ali'ye sorar der ki; Ya Ali Allah'ı seviyormusun? Evet Ya resullah Peki beni seviyormusun? Evet Ya resulla...